Cevap :

Hacivat — Ah. Karagöz’üm, vaktiyle okuyup yazaydın hiç olmazsa tar-ı dehaletten kurtulmuş olurdun. Senin bu gabavetin mektep görmemenden ileri gelir.

Karagöz — Ben neden mektep görmedim?

Hacivat — Vay! Sen mEktebe başladın mı?

Karagöz — Başladım ya. ne sandın?

Hacivat — Başladığınız mektep iptidai mi. yoksa rüştiye mi idi”

Karagöz — Ne anlayışsızsın! İptida ben başladım.

Hacivat — Mürekkep yaladınız mı?

Karagöz — Evet. yaladım

Hacivat — Kâğıt karaladınız mı?

Karagöz — Paraladım

Hacivat — Yazı çıkarabilir misin?

Karagöz — Yazı çıkarması bir şey mi. haddin varsa, gel kışI çıkaR. evde ne odun. ne kömür var

Hacivat — Canım, latifeyi bırak. Ufak derslerden Risale-i ahlak. Methal-i kavait falan gibi…

Karagöz — Böyle şeyler sormak ayıptır, ayıp!

Hacivat — İleri dersi gördünüz mü, mesela Arabi. Farisi?

Karagöz — Arabayı da gördüm, kayısıyı da .

Hacivat — Sarf gördünüz mü?

Karagöz — Hay hay!

Hacivat — Binaya çıktınız mı?

Karagöz — Çıktım.

Hacivat — Bu kadar ders gördükten sonra her şeye aşina olmak tabiidir.

Karagöz — Tabii Hacivat

Hacivat — Aferin Karagöz! Ziraat, ticaret, sanat, hüner, marifet hepsi sizde tekmil demek?

Karagöz — Hepsi mevcuttur, övünmek olmasın…

Hacivat — Şimdi sana Arabi’den bir şey soracağım, cevap verebilir misin?

Karagöz — Vızır vızır!

Hacivat — Yakbizû ne kelime?

Karagöz — Yiyeceğim, ama meydanda bir şey yok?

Hacivat — Ne yok?

Karagöz — Ye karpuzu demedin mi ?

Hacivat — Anlaşıldı. Arabi’den anlamıyorsun. Bir de Farisi’den sorayım: «men» demek, ne demek, “tu” demek ne demek?

Karagöz — durup dururken tükürme öyle.

Hacivat — Farisi’de men demek ben demektir, tu demek sen demek. Gördün mü cahilliği… Halbuki bu sorduklarım pek ehemmiyetsiz şeyler. Hani mektep gördüm, mektebe başladım, dedin, mektep gören böyle mi olur? Suallerimin hiç birine cevap vermedin.

Karagöz — Ayol, ben mektebe başladım ama, mektep yapılırken neçberlikle başladım. Çok çalıştım, ırgat olmak nasip olmadı.

Hacivat — Mürekkep yaladım dedin?

Karagöz — Yaladım, ama bizim çocuğun hokkası odaya döküldü, tahta kirlenmesin diye yaladım.

Hacivat — Hani canım kağıt karaladım, eledin?

Karagöz — Geçen kış oda penceresinin camı kırıldı, biz de kâğıt yapıştırdık. Bizim oğlan ona musallat olmuş, onunla oynuyor, ben de kızdım, paraladım.

Hacivat — Hani Karagöz «Arabi gördüm» dedim?

Karagöz — Gördüm ya! Hem bir tane değil, üç tane… Yanıbaşı-mızdaki konakta.

Hacivat — Ne gördün, Karagöz

Karagöz — Ne olacak, araba?

Hacivat — Hani Farisi?

Karagöz — Onu da komşunun bahçesinde gördüm. Sen de görsen ağzının suyu akar.

Hacivat — Ne gördün canım?

Karagöz — Kayısı.

Hacaivat — «Sarf gördüm» dedin, ona ne diyeceksin?

Karagöz — Onu bir iki gün evvel kuyumcu çarşısından geçerken gördüm.

Hacivat — O ne o?

Karagöz — Gümüş zarf

Hacivat — Emsile?

Karagöz — Çok oldun, şimdi yapıştıracağım bir sille!

Hacivat — Hani «Binaya çıktım» dedin?

Karagöz — Binaya neçberlik ettiğim tarihte çamur teknesiyle çıktım.

Hacivat — Mantık neden bahseder? Nasıl şeydir, bakalım?

Karagöz — Efendim, yufkayı bol yağda kızartırsın, içine kıyma üstüne de yoğurt dökersin. İşte oldu mantı!

Hacivat — Sen lisan-ı maderzadın olan Türkçe tekellüme bile muktedir değilsin, hiçbir şey bilmiyorsun.

Karagöz — Neyi bilmem, yiyip içmeyi pekala bilirim.

Cevap:

yok bulmadim sonra atarim