Cevap :

Açıklama:

: Süleyman’ın emrine de rüzgârı verdik. Onunla sabah gidişte bir aylık, akşam dönüşte de bir aylık yol alırdı. Erimiş bakırı onun için kaynağından sel gibi akıttık. Cinlerden de, Rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden biraz sapsa, ona hemen çok yakıcı ateş azabından tattırırdık.

 

kolay gelsin

SEBE SURESİ 12.AYET MEAL:

"Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik. Onun için bakır madenini eritip akıttık. Cinlerden de rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık."

TEFSİR:

“Sabahleyin” şeklinde çevirdiğimiz gudüv kelimesi genellikle sabahtan öğleye kadarki, “akşamleyin” diye çevirdiğimiz ravâh kelimesi de öğleden güneşin batımına kadarki zaman dilimi olarak anlaşılmış olup âyetin açıklamasıyla ilgili rivayetlerde bu iki zaman diliminin her birinde bir aylık mesafeyi katetmesine imkân veren bir rüzgârın Süleyman’ın emrine verildiği belirtilir. Bunların bazılarında o günkü ulaşım araçları göz önünde bulundurularak Şam, Tedmür, İstahr, Kâbil şeklinde yer isimleri de zikredilir (meselâ bk. Taberî, XXII, 68-69; İbn Atıyye, IV, 408-409; Zemahşerî, III, 253). İbn Âşûr gudüv kelimesinin “gidiş, hareket etme”, ravâh kelimesinin de “dönüş” anlamını esas alarak şöyle bir yorum yapar: Allah Teâlâ Süleyman’ın savaş veya ticaret gemilerinin seyrine uygun düşen bir rüzgâr oluşturmuştu; bir ay Filistin sahillerindeki limanlarından yola çıkan gemileri için doğu istikametinde, bir ay da bunların aynı yere dönmelerini sağlayan batı istikametinde dönemlik rüzgârlar estiriyordu; Enbiyâ sûresinin 81. âyetinde de bu bölgeye dönüşe işaret edilmektedir (XXII, 158). Râzî ise Hz. Süleyman’ın bütün rüzgârlara egemen kılındığı gibi bir sonuç çıkarılmaması üzerinde durur ve bu hususu belirtmek üzere Süleyman’ın emrine verilen özel bir rüzgârın söz konusu olduğunu yazar. Râzî’ye göre bunun delili, “rüzgâr” anlamındaki kelimenin bütün kıraatlerde rîh şeklinde tekil olması ve hiç birinde riyâh şeklinde çoğul okunmamış olmasıdır (XXV, 247). Elmalılı da bu yorumu ve delilini benimseyerek aktarmaktadır (VI, 3950-3951). Kanaatimizce bu yorumun böyle bir delille desteklenmesine ihtiyaç yoktur, zira çoğul olarak kullanılması onun bütün rüzgârlara hâkim kılındığı mânasını zaruri kılmaz; kaldı ki bu kelimeyi “riyâh” şeklinde okuyanlar olmuştur (bk. İbn Atıyye, IV, 408; İbn Âşûr, XXII, 158-159).

Râzî ise Hz. Süleyman’ın bütün rüzgârlara egemen kılındığı gibi bir sonuç çıkarılmaması üzerinde durur ve bu hususu belirtmek üzere Süleyman’ın emrine verilen özel bir rüzgârın söz konusu olduğunu yazar. Râzî’ye göre bunun delili, “rüzgâr” anlamındaki kelimenin bütün kıraatlerde rîh şeklinde tekil olması ve hiç birinde riyâh şeklinde çoğul okunmamış olmasıdır (XXV, 247). Elmalılı da bu yorumu ve delilini benimseyerek aktarmaktadır (VI, 3950-3951). Kanaatimizce bu yorumun böyle bir delille desteklenmesine ihtiyaç yoktur, zira çoğul olarak kullanılması onun bütün rüzgârlara hâkim kılındığı mânasını zaruri kılmaz; kaldı ki bu kelimeyi “riyâh” şeklinde okuyanlar olmuştur (bk. İbn Atıyye, IV, 408; İbn Âşûr, XXII, 158-159).“Onun için bakır madenini eritip akıttık” şeklinde çevirdiğimiz cümlede geçen kıtr kelimesi “bakır” veya “bakır, demir vb. madenlerin cevheri” anlamına gelir; daha çok “su kaynağı” anlamında kullanılan ve birçok mânası bulunan ayn kelimesi de bu bağlamda bakır madeninin kaynağı veya bakırın kendisi şeklinde anlaşılmıştır. Bu arada Hz. Süleyman için Yemen’de ve ayda üç gün bakır madeninin akıtıldığı şeklinde rivayetlere de yer verilmiştir (Zemahşerî, III, 253; İbn Atıyye, IV, 409). İbn Âşûr burada ayn kelimesinin hakikat anlamında değil “güçlü ve tazyikli biçimde, suyun kaynağından aktığı gibi” mânasında kullanıldığı kanaatindedir (XXII, 159).

Râzî ise Hz. Süleyman’ın bütün rüzgârlara egemen kılındığı gibi bir sonuç çıkarılmaması üzerinde durur ve bu hususu belirtmek üzere Süleyman’ın emrine verilen özel bir rüzgârın söz konusu olduğunu yazar. Râzî’ye göre bunun delili, “rüzgâr” anlamındaki kelimenin bütün kıraatlerde rîh şeklinde tekil olması ve hiç birinde riyâh şeklinde çoğul okunmamış olmasıdır (XXV, 247). Elmalılı da bu yorumu ve delilini benimseyerek aktarmaktadır (VI, 3950-3951). Kanaatimizce bu yorumun böyle bir delille desteklenmesine ihtiyaç yoktur, zira çoğul olarak kullanılması onun bütün rüzgârlara hâkim kılındığı mânasını zaruri kılmaz; kaldı ki bu kelimeyi “riyâh” şeklinde okuyanlar olmuştur (bk. İbn Atıyye, IV, 408; İbn Âşûr, XXII, 158-159).“Onun için bakır madenini eritip akıttık” şeklinde çevirdiğimiz cümlede geçen kıtr kelimesi “bakır” veya “bakır, demir vb. madenlerin cevheri” anlamına gelir; daha çok “su kaynağı” anlamında kullanılan ve birçok mânası bulunan ayn kelimesi de bu bağlamda bakır madeninin kaynağı veya bakırın kendisi şeklinde anlaşılmıştır. Bu arada Hz. Süleyman için Yemen’de ve ayda üç gün bakır madeninin akıtıldığı şeklinde rivayetlere de yer verilmiştir (Zemahşerî, III, 253; İbn Atıyye, IV, 409). İbn Âşûr burada ayn kelimesinin hakikat anlamında değil “güçlü ve tazyikli biçimde, suyun kaynağından aktığı gibi” mânasında kullanıldığı kanaatindedir (XXII, 159).Derveze, burada “akıtma” kelimesiyle birlikte kullanılmış olmasından hareketle kıtr ile katranın yani petrolün kastedilmiş olabileceği yorumunu yapar (V, 34). Süleyman Ateş de bazı delillerle destekleyerek bu yorumun akla uygun olduğunu, o zaman için bakırın sel gibi akıtılmasının ise akla uygun düşmediğini belirtir (VII, 241-242). Hz. Süleyman’ın hükümranlığı altındaki bölgelerin özelliği açısından bu yorum mantıklı görünmekle beraber, petrol (zift, katran) kullanılarak ne yapıldığı hususu kapalı kalmakta, özellikle tarihî verilerle desteklenmediği için soyut bir düşünce niteliğini aşmamaktadır (burada önemli bir husus, Kur’an’da “akıttık” ifadesinin geçtiği, yoksa –Ateş’in yazdığı üzere– “sel gibi akıttık” tarzında bir tasvirin yer almadığıdır). Buna karşılık, Fenikeli ustaların Hz. Süleyman için inşa ettikleri Etsyon-Geber limanında çağımızda gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bakır dökümhanesi Kur’an’daki ifadenin lafzına göre yapılan yorumları desteklemektedir (Ömer Faruk Harman, “Süleyman (Hz.)”, İFAV Ans., IV, 163-164).

Râzî ise Hz. Süleyman’ın bütün rüzgârlara egemen kılındığı gibi bir sonuç çıkarılmaması üzerinde durur ve bu hususu belirtmek üzere Süleyman’ın emrine verilen özel bir rüzgârın söz konusu olduğunu yazar. Râzî’ye göre bunun delili, “rüzgâr” anlamındaki kelimenin bütün kıraatlerde rîh şeklinde tekil olması ve hiç birinde riyâh şeklinde çoğul okunmamış olmasıdır (XXV, 247). Elmalılı da bu yorumu ve delilini benimseyerek aktarmaktadır (VI, 3950-3951). Kanaatimizce bu yorumun böyle bir delille desteklenmesine ihtiyaç yoktur, zira çoğul olarak kullanılması onun bütün rüzgârlara hâkim kılındığı mânasını zaruri kılmaz; kaldı ki bu kelimeyi “riyâh” şeklinde okuyanlar olmuştur (bk. İbn Atıyye, IV, 408; İbn Âşûr, XXII, 158-159).“Onun için bakır madenini eritip akıttık” şeklinde çevirdiğimiz cümlede geçen kıtr kelimesi “bakır” veya “bakır, demir vb. madenlerin cevheri” anlamına gelir; daha çok “su kaynağı” anlamında kullanılan ve birçok mânası bulunan ayn kelimesi de bu bağlamda bakır madeninin kaynağı veya bakırın kendisi şeklinde anlaşılmıştır. Bu arada Hz. Süleyman için Yemen’de ve ayda üç gün bakır madeninin akıtıldığı şeklinde rivayetlere de yer verilmiştir (Zemahşerî, III, 253; İbn Atıyye, IV, 409). İbn Âşûr burada ayn kelimesinin hakikat anlamında değil “güçlü ve tazyikli biçimde, suyun kaynağından aktığı gibi” mânasında kullanıldığı kanaatindedir (XXII, 159).Derveze, burada “akıtma” kelimesiyle birlikte kullanılmış olmasından hareketle kıtr ile katranın yani petrolün kastedilmiş olabileceği yorumunu yapar (V, 34). Süleyman Ateş de bazı delillerle destekleyerek bu yorumun akla uygun olduğunu, o zaman için bakırın sel gibi akıtılmasının ise akla uygun düşmediğini belirtir (VII, 241-242). Hz. Süleyman’ın hükümranlığı altındaki bölgelerin özelliği açısından bu yorum mantıklı görünmekle beraber, petrol (zift, katran) kullanılarak ne yapıldığı hususu kapalı kalmakta, özellikle tarihî verilerle desteklenmediği için soyut bir düşünce niteliğini aşmamaktadır (burada önemli bir husus, Kur’an’da “akıttık” ifadesinin geçtiği, yoksa –Ateş’in yazdığı üzere– “sel gibi akıttık” tarzında bir tasvirin yer almadığıdır). Buna karşılık, Fenikeli ustaların Hz. Süleyman için inşa ettikleri Etsyon-Geber limanında çağımızda gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bakır dökümhanesi Kur’an’daki ifadenin lafzına göre yapılan yorumları desteklemektedir (Ömer Faruk Harman, “Süleyman (Hz.)”, İFAV Ans., IV, 163-164).“Cinlerden de (...) onun maiyetinde çalışanlar vardı” cümlesi Hz. Süleyman’ın bütün işçilerinin cinler olmadığını, onlardan da işçilerinin bulunduğunu gösterir (İbn Âşûr, XXII, 159-160). Bu cümlenin “rabbinin izniyle” şeklinde çevrilen kısmı “rabbinin emriyle” mânasındadır (Zemahşerî, III, 253). “Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık” ifadesinden de, itaatsizlik edenlerin dünyada bir şekilde cezalandırıldıkları anlaşılmaktadır.