Cevap :
Cevap:
Bir varmış, bir yokmuş. Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağın başında, topu topu yirmi hanelik bir köy varmış. Köyün insanları odunculukla geçinİrlermiş. Yalnız bu İnsanlar biraz tuhafmış. Ne çocukları, ne de kadınları varmış. Kendilerinin de boyları kısa, gövdeleri kalınmış.
Kasabalılar ve şehirliler, bunlardan korkmalarına rağmen, düzgün ve hilesiz olduğu için yine de odunlarını bunlardan alır-larmış.
Bizim köyümüz bunların köyünden çok uzaktaydı. Çorak bîr arazimiz vardı. Allah için, şöyle gölge yapacak, bir çalı bile bulunmazdı. Bu yüzden, köy halkı, zaman zaman göç etmeyi bile düşünüyorlardı. Bu köy halkının en büyük zevki, kahvede oyun oynamaktı. Bütün kahve oyunlarının hepsinin ustasıydılar.
Kış geldi. Herkes tir tir titriyor; ama yine kahvedeler. Evlerde odun yok, kahvede odun yok.
Köyün imamı bir kış günü, camide sadece dört kişiye namaz kıldıracağını görünce içi sızladı. Aklına bir fikir gelerek hepsini camiye çağırdı ve “İçerde odun var.” diyerek, camiye gelenleri sopa ile hizaya soktu. Hepsine Yaradan’dan yürekten yardım istemelerini söyledi. Ancak bu şekilde dileklerinin gerçekleşebileceğini vurguladı. Hepsi bir ağızdan Allah’a dua ettiler. Namazdan sonra dışarı çıktılar, bir de ne görsünler. Yirmi acayip adam, yirmi katır odun… Hepsini bedava bırakıp gittiler.
Açıklama: