Cevap :
Şahmeran Efsanesi
Açıklama:
Şahmeran; Vücut olarak üst taraf çok güzel bir kadını, alt tarafı ise bir yılanı andıran, özellikle doğu kültürlerinin masallarında anlatılan mitolojik bir yaratık olarak bilinir. Bu hikâye Akdeniz’in Tarsus ili dolaylarında geçtiği bilinmektedir. Buradaki yılanlara Meran ismi verilirdi. Bu yılanlar gayet akıllı ve sulh içerisinde yaşamaktaydı.
Kraliçelerine ise; Şahmeran adı verilmekteydi. Şahmeranı ilk defa gören kişi, oduncu olan bir ailenin oğlu olan Cemsaptı. Cemşab, arkadaşları ile bir gün mağaraya gitmeye karar verir. Bu mağaraya bal çıkarmaya gidiyorlar. Fakat arkadaşları çok fazla bal alabilmek için onu mağarada bırakıp çıkarlar. Mağarada kalan Cemşab, aniden küçük bir ışık görür. Bu ışığı bıçağını kullanarak ışığın sızdığı deliği iyice genişletir.Genişletmesiyle birlikte orada bir bahçe görür. Bu bahçe çok güzelmiş. Bahçede birbirinden güzel, birbirinden farklı çiçekler varmış. Ayrıca bir tane havuz ve bu havuzun içerisinde de birçok yılan bulunmaktaymış. Yıllarca bu mağarada kalır Cemşab ve bu kaldığı zaman içerisinde Şahmeran’ın ona güven duymasını sağlar. Fakat ailesini o kadar çok özler ki gitmek ister. Cemşap’ın üzülmesinde dayanamayan şahmeran ona gitmesi için izin verir. Fakat tek şartı vardı; yerini hiç kimseye söylememesini şart koşmuştur. Ancak böyle izin vermişti Cem Şap’ın gitmesine.
Cemşab mağaradan ayrılır Şahmeran’ın yerini hiç kimseye söylemez. Ta ki padişah hasta oluncaya kadar, şahmerandan kimseye söz etmez. Bir gün Vezir gelir ve padişahın hasta olduğunu söyler. Hasta olan padişahın sadece Şahmeran eti yiyerek iyileşebileceğini söyler. Bunun üzerine Cemşab Şahmeran’ın yerini onlara gösterir.
Cemşab buna çok üzülür. Rivayete göre Şahmeran, ona şunu söyler; suyunu kaynatıp vezire içirmesini, eti de padişaha vermesini söyler. Suyu içen Vezir ölür, padişah ise eti yiyerek iyileşir. Padişah iyileştikten sonra Cemşab’ı vezirliğe yükseltir. Rivayete göre, Şahmeran’ın ölümünden diğer yılanların haberi olmamış, bu durumu öğrendiklerinde ise Tarsus ilini istila edecekleri söylenmektedir.Bazı söylentilere göre ise Cemşap bir lokman hekimdir ve Şahmeran’dan tıp bilimiyle ilgili çok fazla bilgi edinmiştir. Lokman Hekim efsanesine göre; bir adam tesadüfü olarak bir mağaraya girer. Bu adamı yılanlar Şahmeran’a götürür. Şahmeran ise mağaraya giren adama yerini bildiği için onu dışarı salamayacağını der. Bu adam zaman geçtikçe Şahmeran’ın güvenini kazanır. Bir gün ailesiyle tekrar görüşür fakat Şahmeran’ı görmesinden dolayı vücudu pul pul olur. Bu yüzden Şahmeran bu adama vücudunu asla hiç kimseye göstermemesini söyler.
Cevap:
Sarıkız Efsanesi
Sarıkız’ın babası yaşlanınca Hacca gitmek ister ve kızını Güre köyünde bir imam ailesine emanet eder. Uzun süren Hac zamanında köy delikanlıları kıza evlenme teklifinde bulunurlar. Kız bu teklifleri kabul etmeyince bunu gurur meselesi sayarak yorumlar üretmeye başlarlar. Yorumlar kısa zamanda dedikoduya ve iftiraya dönüşür. Baba Hacdan dönünce dışlanır ve kötü yola düştüğünü sandığı kızını öldürmeye karar verir. Evden çıkınca kıza bozuk yumurta atanlar olur. Bu nedenle çocuklar ona “Sarıkız” adını verirler. Sarıkız kendisine hakaret edenlere bunun yanlış olduğunu kabul ettiremeyince onlara beddua eder. Baba ile Sarıkız şimdiki Sarıkız Tepesi’ne çıktıklarında baba abdest almak için kızından acele su ister. Ancak verilen suyun tuzlu olduğunu gören baba şüphelenir ve niçin tuzlu su verdiğini sorar. Kız da “Acele ettiğim için denizden alıverdim.” cevabını verir. Oysa deniz oraya çok uzaktadır. Bu durum karşısında kızının ermiş olduğunu anlayan baba pişman olur. Kızına “Kızım ben sana inanmamakla büyük hata ettim, senden özür dilesem beni af edersin ama senin yüzüne bakacak halim kalmadı. En iyisi sen burada beni bekleyedur ben şöyle bir gezip geleyim.” diyerek kızı yalnızlığa terk eder. Baba görünmez olunca dağın üzerine korkunç derecede siyah bir bulut çöker. Günler sonra babanın ölmüş bedenini dağın zirvesinde bulurlar.
Yeşeren Ağaç
Rivayete göre, otuz dokuz kişinin katili olan bir adam bir gece mezarlığa gitmiş. Değneği ile silahını orada bir yere saklayarak uyumuş. Az sonra garip bir adamın, taze bir mezardan yeni gömülmüş bir ölüyü çıkardığını görmüş. Adam, Bu çirkin davranış karşısında içinden: “Nasılsa bunca günahım var, bir de seni eklesem ne olur?” diyerek adamı öldürmüş. Böylece öldürdüğü kişi sayısı kırk olmuş.
Mezarlığa dadanan ölü soyguncusunun elinden bezmiş olan ve mezarlıktaki bütün bitkilerin kurumasını bu adama bağlayan köylüler ertesi gün mezarlığa gidip bakmışlar ki bütün kuru ağaçlar, otlar yeşermiş, etraf güllerle donanmış. O dakika mezarları soyup ölülere zarar veren adamın öldürüldüğünü ve onu öldürenin her ne günahı varsa affolduğunu anlamışlar.
Hekimhan
Köprülü Mehmet Paşa, sefere çıkıp da Hekimhan’a gelince, yemyeşil ormanı, şırıl şırıl akan suları görünce, ordusunu burada dinlendirmeye karar verir. Ağaçların arasına çadır kurup dinlenmeye koyulurlar. Bazı askerler de etrafı görmek için gezintiye çıkarlar. Şimdiki Hasan Ağa Çeşmesi’nin bulunduğu yere geldiklerinde, küçük derenin suyunun içinde kırmızı bir şey aktığını fark ederler.
Askerler suyu takip ederek yukarıya çıkarlar ve yaralı bir adamın kanının akarak suya karıştığını görürler. Bunun üzerine hemen Köprülü’ye haber verirler. Paşa, hekimle birlikte yaralının yanına gelerek adamı muayene ettirir. Hekim: “Paşam bir canı kalmış.” der. Padişah: “Kurtulma Ümidi Yok mu?” diye sorar. O da: “Bir canı kalmış Paşam.” diye cevap verir. Padişah: “Ya bunun canını kurtarırsın ya da senin kanını bunun kanına katarım!” der. Hekim yarayı üç gün içinde iyi eder. Adamın kim olduğunu sorarlar. Adam da hekim olduğunu, ilaç yapmak için buralara geldiğini, eşkıyaların kendisini yaraladığını anlatır. Bundan sonra Köprülü ormanı kestirip yer açtırır. Bir han, bir hamam, bir de cami yaptırır. Etraftan birkaç aileyi de getirip buraya yerleştirir. Bu suretle bugünkü Hekimhan kurulur. İsmi de Hekim’in Hanı’ndan Hekimhan şekline dönüşür.
Kız Kalesi Efsanesi
Korykos’ta yaşayan krallardan biri, bir kız çocuğunun olması için, gece-gündüz tanrılara dua edermiş. Sonunda dileği yerine gelmiş, dillere destan çok güzel bir kızı olmuş. Kralın kızı büyüdükçe daha da güzelleşiyormuş. Güzel olduğu kadar yardımseverliğiyle de herkesin olduğu kadar tanrılarında hayranlığını ve sevgisini kazanmış.
Bir gün Korykos kentine bir bilici gelir. Kral da onu saraya davet eder. Yaşlı kral kızının geleceğini öğrenmek ister. Bilici kıza bakınca irkilir, korkar, fakat krala bir şey söylemez. Kral biliciyi zorlayınca, “Kralım, güzel kızınızı bir yılan sokacak ve kızınız ölecek. Bu yazgıyı kimse bozamayacak. Siz de engel olamayacaksınız” der. Kral kızına bundan söz etmez, fakat üzüntüyle derin düşüncelere dalar. Sonunda Korykos Kalesi karşısında kıyıya yakın küçük bir adacık üzerine ak taşlardan bir kale yaptırır. Hizmetçileriyle beraber güzel kızını bu kaleye kapatır. Olan bitenden haberi olmayan kız, çok üzülmekte, günden güne eriyip gitmekte, olan bitene bir anlam verememektedir. Kızın canı bir gün altın sarısı “Tarsus Beyazı” üzümü ister. Saraydan gönderilen üzüm sepeti içinden çıkan bir yılan onu sokar ve öldürür.