Cevap :
Bir kar tanesi , donmuş bir yağmur damlası demek değildir.
Gerçi yağmur damlası da basit birşey değildir; fakat bir kar tanesinin yapımı, bunun çok daha ötesine uzanır.
Bir kar tanesi için hammadde olarak bir tane toz, pek çok buz ve bol miktarda hava gereklidir. Toz karalardan, buz denizlerden, hava atmosferden gelir; işlem ise bulutlarda yürür.
Kar tanesinin yapımı, mikroskopik bir toz zerresinin etrafında başlar. Bu arada bulutun içinde sıcaklık donma noktasının altındadır; hava ise fazlasıyla suya doymuş durumdadır.
“Ol” emri eriştiğinde, toz zerresi, etrafındaki havadan buz zerrelerini toplamaya başlar. Gelen yapışır toz zerresine, giden yapışır.
Böylece, adım adım, kristaller inşa edilir bulutların derinliklerinde.
Bu kristallerin kimi sütun şeklinde prizmalara, kimi incecik iğnelere, kimi özenle yapılmış şiltlere benzer. O yapılardan herbiri, farklı sıcaklıklarda ve farklı nem oranlarında ortaya çıkar.
Bu kadarı sadece bir başlangıçtır.
İncecik kristaller, etraftan buz toplamaya devam eder.
Derken kollar uzanmaya başlar kristalin altı ayrı yönüne doğru...
Ağaçlar ağarır göklerin derinliklerinde.
Saydam ağaçlardan, saydam dallar uzanır. Sanki herbir dal diğerinden haberdarmış gibi, hepsi birden ayrı yönlere doğru, fakat aynı hızda, aynı biçimde uzanır. Onlar birbirinden haberdar olmasa da, onları inşa eden, herşeyden haberdardır.
Fakat bu, yeryüzündeki ağaçların “içten dışa büyümesi” gibi bir büyüme değildir. Gökyüzünün ağaçları, üzerlerine konan buzlarla büyür. Bu, üzeri toz tuta tuta büyüyen ve sanatkârâne bir şekil alan bir bibloya benzer. Bizim etrafımızda böyle biblolar hiçbir zaman görülmez; ama donma sıcaklığının altındaki bir bulutun her metreküpünde bu işlemin binlercesi bir arada yürümektedir.
Kristallerin gövdelerinden uzanan dalların kendileri de etrafa daha küçük dalcıklar uzatır.
Böylece kristaller kristallere eklenir. Herbiri el yapımı kristallerin bazan onlarcası, bazan yüzlercesinden bir kar tanesi inşa edilir. Bu inşaat sırasında tuğla olarak milyarlarca, hattâ kar tanesinin büyüklüğüne bağlı olarak, trilyonlarca buz molekülü kullanılmıştır. İrice bir kar tanesinin tuğlaları, eğer yeryüzü halkı arasında dağıtılacak olsaydı, herbirimizin payına binlercesi düşerdi!
Sonunda ortaya çıkan olağanüstü yapıyı bir “kar tanesi” adı altında geçiştirmek haksızlık olur. Bu, yüzde 85-95’i havadan, kalan kısmı milyarlarca buz molekülünden ibaret, her köşesi inceden inceye işlenmiş, Cennet köşkleri gibi dışından içerisi gözüken bir saydam saraydır. Ve bu saray, tıpkı havada uçuşan toz zerreleri gibi, bulutun içinde uçuşup durmakta, dört bir yana dönüp dururken, aynı zamanda yukarı ve aşağı inip çıkmaktadır.
Nihayet “İn” emri gelir.
O narin yapıların milyonlarcası birden usulca inmeye başlar.
Nazlı nazlı yağarlar.
Okşarcasına konarlar.
Her zerresi nakış nakış işlenmiş bir yorganla örterler yerin yüzünü.
Ardı, arkası kesilmez yağışların.
Her an göklerde sayısız ağaçlar ağarır, saraylar kurulur. Herbiri inceden inceye işlenir ağaçların, sarayların.
Herbiri, yer ve gökleri Yaratanın kudret elinden çıkar.
Herbirine ayrı bir sima ile doğar, herbirine ayrı bir mühür vurulur.
Yeryüzünde, herhangi bir gün, bir saniyenin onda biri bile geçmez ki, o kristal saraylardan milyon kere milyarlarcası bulutlardan peş peşe süzülmesin.
Dünya seması, her an milyon kere milyarlarca mucizeye tanıklık eder.