Cevap :

Açıklama:

Yalan Söylemeyen Çocuk

''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratýlmadýn ve bunlarla emir olunmadýn''!

Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çýktý. Hacýlarý gördü. Arafat'ta vakfeye durmuþlardý.

-Anneciðim! bana izin ver de Baðdat'a gidip, ilim öðreneyim. Sâlihleri, evliyâyý ziyaret edeyim.

Annesi de dedi ki:

-Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcý evladým, Abdülkâdir'im! senin ayrýlýðýna dayanamam. Sensiz ben ne yaparým? Bu bakýmdan müsâade edemiyorum.

Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattý. Annesi aðladý. Kalkýp babasýndan miras kalan 80 altýný alýp, kýrkýný kardeþine ayýrdý. Kýrkýný da bir keseye koydu ve keseyi elbisesinin koltuðuna dikti. Sonra oðlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki:

-Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacý evlâdým, Abdülkâdir'im! Hak teâlânýn rýzâsý için olmasaydý katiyyen býrakmazdým. Huzur ve esenlik içinde sefere çýk! Yolun açýk olsun! seninle belki ebedi olarak ayrýlýyoruz. Sana son olarak nasihatým þudur ki:''Eðer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doðruluktan asla ayrýlma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doðrularla beraberdir''.

Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve aðlayarak elini öptü. Baðdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarýna katýldý. Hemedan'ý geçmiþlerdi. Bir müddet yol aldýlar. Arz-ý Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir baðýrýp, çaðýrma koptu. Önlerine aniden bir sürü eþkýya çýkýp kervana saldýrdýlar. Bir anda sandýklar yere yýkýldý. Eþyalar yaðma edilmeye baþlandý. Eþkýyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldýlar. Sýra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eþkýyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu:

-Fakir çocuk, söyle bakalým senin neyin var?

-Üzerimde yanlýz 40 altýným var.

Eþkýya inanmamýþtý. Býrakýp gitti. Ýkinci bir harâmi sual edip, o da ayný cevabý alýnca vaziyeti reislerine bildirdiler.

''Bu çocuk 40 altýným var'' diyor dediler.

Bu defa da reisleri sordu:

-Senin üzerinde ne var?

Hırkamda dikili 40 altınım var.

Reisleri adamlarına dönerek dedi ki:

-Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler.

Eşkıya reisi hayretle sordu:

-Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki::

-Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım?

Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı:

-Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:

-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki:

-Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol!

Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı.