Cevap :

Cevap:

54545544555555555555565666

Cevap:

başarılar dilerim

Açıklama:

gülperi

Türkiyenin Doğusu ile Batısı Arasındaki Gelişmişlik Farkları Nelerdir?

Türkiyenin Doğusu ile Batısı Arasındaki Gelişmişlik Farkları

Türkiyenin Doğusu ile Batısı Farklar

Bölgeler arasındaki eşitsizlik ve gelişmişlik farkı; tarihi olarak sermayenin ve emeğin tek yanlı ve dengesiz olarak belli bölgelerde yoğunlaşmasının sonucudur. Mekanın özellikleri ve toplumsal yansımaları bu tür bir dengesiz birikime ve eşitsiz dağılıma neden olsa da 18. yüzyılda sanayi devriminin yarattığı sermaye birikimi ve kalkınma biçimleri ile birlikte tarihsel olarak günümüzün bölgesel eşitsizlikleri oluşmuştur. Bu tür eşitsizlikler ve gelişme farkları yalnız ülkeler arasında değil bir ülkenin farklı bölgeleri arasında da görülebilir.

Bölge tanımlaması

Genel olarak bölge ile mekansal bir bütünün belirli nitelikler bakımından homojen olan bir parçası tarif edilmektedir. Bunun nedeni bölge kelimesinin sözlük anlamının da bu türden bütünün devamlı ve homojen nitelikli parçalarına karşılık gelmesidir. Ancak mekansal olarak bakıldığında bir bütünün parçası olarak bölgelerin kendi içlerinde de farklılıklar ve eşitsizlikler barındırması ve alt bölgelere ayrılması mümkündür.

Bu açıdan seçilmiş olan nitelikler ve bu niteliklere göre yapılan genelleştirme sonucu varılan mekansal kümeler bölgeyi tanımlamakta kullanılmaktadır. Böylelikle bölgenin seçimi yapısı ve sınırları; ele alınan probleme ölçek ve zamana göre değişecektir .

Ancak bu tanımlama bölge kavramının ekonomik ve toplumsal işlevleri ile ilişkilendirildiğinde dört farklı tanım düzeyine ulaşılır. Bunlar homojen bölge coğrafi bölge fonksiyonel bölge ve plan bölgedir.

Homojen bölge; en başta da yapılan tanıma uygun olarak mekansal bir devamlılık içersinde tanımlanmış nitelikler açısından benzerlik gösteren bölgelerdir.

Coğrafi bölge; iklim topografya tabiat ve mekansal farklılıklara göre oluşmuş olan farklı toplumsal ilişki ve tarımsal ürün desenleri oluşturan coğrafi sınırlarla ayrılmış bölgelerdir.

Fonksiyonel bölge; tanımlanmış bir fonksiyonun merkezinden çevresine doğru yayılan ve etki alanının sınırlarınca belirlenmiş olan diğer fonksiyonların etki alanları ile sonlanan bölgedir. Polarize bölge kavramı fonksiyonel bölge tanımının bir türevidir.

Plan bölge; belirli bir amaç doğrultusunda hazırlanan planların uygulanmasında belirlenen ve plan süresince var olan bölgedir. Belirlenip sınırlanması diğer plan bölgelere bağımlı olmak zorunda değildir.

Bölgeler arası eşitsizlik konusunun gelişmesinde ve çözülebilmesinde tüm bölgelerin farklı etkileri ve açılımları vardır.

Bölgesel eşitsizliklerin kaynakları

Eşitsizlik temelde ekonominin işleyişinden kaynaklanmaktadır. Ancak kapitalizmin bir sistem olarak ekonomileri domine etmeye başlaması ile eşitsizliklerin artmış olduğu da bir gerçektir. Bunun temel nedeni kapitalizmin “yaratıcı yıkıcı” doğasıdır.

Tarım devrimi sonrası nüfusun artması ve artı değerin toplanabilir olması mekanda özellikle tarımsal ürün desenine dayalı olarak farklı gelişmişlik ve zenginlik seviyesindeki bölgeleri ortaya çıkarmıştır. Ancak Sanayi devrimi ile birlikte doğal kaynakların dönüştürülmesi sürecinde emeğin sömürüsü üzerinden artı değer elde edilmesi yolu ile birikimin arttırılabilmesini sağlamıştır. Bu artış bölgeler arası eşitsizliklerin yalnızca tarımsal ürün deseni ve coğrafi etmenlere değil aynı zamanda da kalifiye emeğin doğal kaynakların ve sermayenin tarihsel olarak birikmiş olduğu yerlerin hızla kalkınmasına gelişmemiş bölgelerle aralarındaki zenginlik farkını arttırmalarına ve bölgesel eşitsizlikleri arttırmalarına neden olmuştur.

Günümüzde yaşanan ve üçüncü devrim olarak nitelendirilen bilgi çağına giriş ile birlikte bölgesel eşitsizliğin nedenleri arasında bilgi önemli ve belirleyici rol oynamaya başlamıştır. Sermaye kalifiye emek ve doğal kaynakların oluşturdukları artı değerin üstünde bir artı değerin yaratılarak biriktirilebilmesini olanaklı kılan üçüncü devrim tarihsel olarak yaratılmış olan bölgesel eşitsizliklerin mekanda daha derin olarak yeniden yaratılmasına neden olmaktadır. Bunun nedeni kalifiye emek ve sermayenin bilgiyi kendi tekelinde değerlendirebilmeyi sağlamasıdır.

Tüm bunların yanında bölgesel eşitsizliklerin önemli bir diğer nedenini toplumsal örgütlenme ve kültürel sınırlar oluşturur. Farklı toplum ve devletlerin insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin herhangi bir sınırlama olmaksızın ticari ve kültürel iletişime geçmelerine engel olur. Bu ise doğal kaynakların emeğin sermayenin ve bilginin serbest dolaşımını engeller. Bu engellerin olmaması durumunda olabilecek etkileşimi ve ticarete sınır koyarak üretim yapılarının neden olduğu ve zenginliğin mekansal olarak belirli bölgelerde birikmesine yardımcı olurlar. Ekonomik olarak açıklanamayacak olan bölgesel eşitsizlikleri üretirler.

Türkiye’de bölgesel eşitsizlikler de tarihsel olarak bu döngülerden etkilenmiştir. Tarımsal olarak verimli toprakları kontrolü altında bulunduran Osmanlı İmparatorluğu buna ek olarak doğu ile batı arasındaki ticaret yollarından da gelir sağlamakta ve bu ticaret yolları Anadolu’nun içinden geçerken o bölgeleri de zenginleştirmekteydi. Ancak Anadolu’nun doğu ile batı arasında tek ulaşım yolu olmaktan çıkması ve sanayi devriminin merkezine coğrafi ve kültürel olarak yakın olmaması 19. yüzyılda Anadolu topraklarının ticaret gelirinden yoksun bırakırken batının artan sermaye birikimine yetişememesine neden olmuştur. Avrupa ile Türkiye arasında bölgesel olarak açılan gelişmişlik ve zenginlik uçurumunu Türkiye’nin kendi içinde de bölgesel eşitsizliklerin artması izlemiştir. Bunun nedenleri arasında Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında Anadolu topraklarının idari başıboşluğu Cumhuriyet Türkiye’sinin yeni sınırları ve komşuları ile ilişkileri sonucunda doğu ticaretinin gelirinden yoksun kalması ve Osmanlıdan alınan az miktardaki sermaye ve bilgi birikiminin Anadolu’nun batısında yer alması gösterilebilir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan politikalar bunun bilincinde ve fabrika ve demiryolları gibi devlet yatırımlarını mekansal olarak dağıtmaya ve bu sayede tarihsel olarak oluşmuş bölgesel eşitsizlikleri aşmaya yönelik olmuştur. Ancak çok partili dönem ile birlikte dengeli gelişme hedefinin yerini İstanbul gibi büyüme kutuplarının desteklenmesi ve mekansal dengesiz büyümenin zaman içinde yayılarak Türkiye genelini kalkındırmasına yönelik politikalar almıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde bu makro politikalar çerçevesinde kaynakların büyük kutuplara yönlendirilmesinin eşitsizliklerin artmasını sağlayan koşulları hazırladığı gözlemlenmiştir.