Cevap :

Cevap: başırılar dilerim

Açıklama:

Doğru bilgiye ulaşmak için ne yapmamız gerekir? Herkesin yaptığı şey doğru mudur yada bilim her şeyi açıklığa kavuşturabilir mi? Mantıken Big Bang in nasıl olduğunu bilim bulamaz. O zaman felsefe mi gerekir. Tanrı olduğuna inanmaktan başka seçenek kalmıyor o zaman. Bir tanrı varsa bizi neden boşu boşuna yaratmaması gerekirdi.

Doğru tanımlarımız gerçek bilgi inanışı ile özdeşse de, aslında tam olarak aynı değillerdir. Doğru, insan üzerine temellendirilmiş bilgilerin, gerçek ise; varlık algısının dışında var olan bilgilerin tümelidir. Örneğin bireyin varlık üzerindeki olumlu bir etkisi doğrudur. Ancak bu doğrular salt gerçeklikler değillerdir. İyi ve kötü doğrudur, çünkü bunları insan algısı yaratmıştır. İyi ve kötünün gerçek olabilmesi içinse "mutlak" hale getirilmesi zorunludur.

Doğru ve gerçek arasındaki en temel ayrım budur. Ve bu yaklaşım aracılığıyla ahlak anlayışlarımız dinamik hale gelir. Dolayısıyla bu da her kişinin farklı bir doğru bilgi inanışı olduğu gerçeğini öne sürer. Doğru bireyselliğin, gerçek ise mutlağın sembolüdür.

Doğru bilgi ulaşılabilecek bir bilgi mertebesi değil. Zaten doğrular üzerinde yaşantımızı sürdürüyoruz. İnsanlar artık gerçek bilginin tutkunu haline gelmişlerdir. Mutlak bilgi doğruları aştığından, "her şeyin teorisi" buna örnek olarak verilebilir. Doğruyu ne kadar ararsan ara, olanların hepsinin sen de başlayıp-bittiğini farkedeceksin. Çünkü gerçek dediğimiz şey, ne olduğunu henüz bilmediğimiz bir şeydir. Algı odaklı uyaranlarımız aracılığıyla yaşadığımızdan, soyut ve somut bilgi üzerindeki tüm veri haznemiz bu algılar aracılığı ile gerçekleşir. Bu metni okuyan her bir insan farklı anlamlar çıkarır. Ve hepsi de bireysel olarak doğrudur, doğru kabul edilen bilgi ise "zevkler ve renklerin" ürünüdür.

"Her şey" tümevarımsal bir ilke olduğundan, üzerinde radikal yargılar getirilmesi olanaksız olan bir ilkedir. Bilim bu sayede her şeyi açıklayamaz. Bilimin her şeyi açıklayamamasının en büyük sebeplerinden biri de, varlık değerlerimizden ileri gelir. İnsanın varlık bilgisi sınırlı olduğundan, süre gelen bilgi birikimlerimiz insan değerleri üzerine kodlanmıştır. 2+2=4 bilgisi gerçek bilgiden ziyade bir doğrudur. Evrenin başka bir yerinde evrimleşen bilinç düzeyleri için bu sonuç farklı hesaplamalara varabilir.

Ortaya atılan subjektif açıklaman ise oldukça tutarsız. "mantıken büyük patlamanın nasıl olduğunu bilim bulamaz" önermesi skolastik düşünce kipini temellendirir. Bu da dogmatizm görüşüdür. Bilim her şeyi bilemez, ancak bu bilimin hiç bir şeyi bilemeyeceğini göstermez. Eğer bir dindarsan bu başlangıca tanrı yanıtını vermen muhtemeldir. Ama bir gün bilim, büyük patlamanın nasıl gerçekleştiğini keşfettiğinde inançlarını sorgulamaktan ziyade; hayatını yeni keşfedilen bulgunun nedeninin de tanrı olduğuna inanarak geçirirsin.

Felsefe, en geniş anlam kapsamıyla; düşünmektir. Felsefe bir bilim olmadığından, dış dünya hakkında ki bilgilerini çoğaltman biraz zor. Açıklamanda ki en safsata kısım da tanrıya inanmak zorunda olduğumuzu söylemendi. Bir şeyi açıklayamıyor olmamız, ya da bir anlama-kavrama kabiliyeti gösteremiyor olmamamız bir tanrıyı kanıtlamaz. Epistemolojiden teolojiye geçtiğimizden artık teolojik çıkarımlar üzerine gideceğim.

Tanrı, hiçlik felsefesi ile aynı paradoksu içerir. Tanrı inanılması zorunlu hale getirilmeye çalışılan ve düşünsel anlamda tanrı kabul edilen dinamik bir varlıktır. Bana tanrıyı anlat dersem sen bana gerçek tanrı bilgisini değilde inandığın tanrının bilgisini paylaşmış bulunursun. Tanrı mutlak kabul edildiği için onun bu yanı düşüncenin devinimselliği ile tutarsızlık yaratır.

"Sanat ve sanatkar" argümanı için getirilebilecek karşıt tezlerden biri, sanat olmadan sanatkar olunamıyor ise, bu tanrının yaratıcı olabilmesi için önce yaratması gerektiğini söyler. Ama sınırlandırılan ve yaratıcı olması için yaratmaya ihtiyacı olan bir tanrının sonsuz kudreti nerede kaldı?

Peki ya, Tanrı nedir? En merhametli olan mı, yoksa en adil olan mı? Bunların ikisi de bir arada olamaz. Çünkü ne kadar adil davranmaya çalışırsanız çalışın merhamet duygusu adalete engel olacaktır. Adaletli olan kişinin acımasız olması gereklidir. Ancak acımasızlık duygusu merhamet ile çelişir.  

Tanrının seni boşu boşuna yaratmadığını nereden biliyorsun? Tanrı da senin gibi istekleri, zevkleri ve nefret ettikleri olan bir varlık. Yani bir antropomorfik. Bu düşünceden yola çıkarak da, "öylesine yaptım" dediğin bir şey oldu mu? , Peki ya bunu tanrı da yaptıysa?

İnsanlar, amaçsız olmayı kendilerine yediremedikleri için bir çok yönden bir şeyleri tanrı üzerinden anlamlandırmaya ve hayatlarına amaç katma peşindeler. Tüm bu çabalar sonucu artık anlam arayışı kendini bulmak olarak yorumlanmaya başlandı.

Sorduğunuz birçok soruya denk geldim ve hepsinde bilimi, Big Bang’in amacını/nedenini sorgulayıp sonuç olarak bir yaratıcının varlığına inanmaya varmışsınız. Sorularınızın hepsini cevaplamadan önce size şunu belirtmek isterim; eğer bir yaratıcının varlığına inanma gibi bir eyilimizi varsa inanınız ve neden aramayınız çünkü "inanç" ile "bilmek" arasındaki fark budur; inanmanız için bilmeniz gerekmez ve bir nedene ya da kanıta ya da bir mantığa da ihtiyacınız yoktur. İnanmak istiyorsanız, inanırsınız.

1) "Doğru bilgi"den kastınızın tam olarak ne olduğunu bilmemekle beraber bu kavram üzerine insanlık, var oluşundan beri fikir yürütüyor. Doğru bilgiye nasıl ulaşılacağı bir kenara, "bilgi" ya da "doğru" dediğimiz şeylerin var olup olmadığından bile emin değiliz. Bazı düşünürler hiçbir şeyin aslında doğru olmadığını, gözlemcinin perspektifine bağlı olduğunu ve böylece hiçbir şeyi mutlak şekilde bilemeyeceğimizi savunurlar. Örn: Big Bang'in nasıl oluştuğunu -şuan için- anlamıyoruz ve neden - sonuç ilişkisi dışında tutuyoruz, bu doğru da olabilir olmaya da bilir.

2) Klişe olacak ama doğru bilgiye ulaşmak için aradığınız bilginin her açısını, her boyutunu bilmeniz, incelemeniz gerekir çünkü aynı anda bu parçaların hepsi "doğru" ya da "yanlış".

3) Evet, yeterli zamana sahipse bilim, her şeyi açıklığa kavuşturabilir. Yine yeterli zamana sahipse insan da teoride her şeyi açıklığa kavuşturabilir. Şu an bir şeyleri açıklığa kavuşturamıyor oluşumuz bu durumun mutlak ve değişmez olduğu anlamına gelmez. Kitabın sayfalarını teker teker çeviriyoruz; dünyanın yuvarlak olduğunu öğreneli kaç zaman oldu ki? Bilim denilen şey zaten, evreni anlama ve çözme sanatıdır. Yeterli zaman mevcutsa.

4) Felsefe bize Big Bang'in nasıl oluştuğunu söyleyemez. Felsefe sonuç odaklı değildir, kesin cevapları, doğruları ya da yanlışları yoktur. Bu nedenle aslında hayatın her alanında gereklidir ama sonuçlara ulaşmak adına bir araç olarak değil; cevapları bilim sağlar, felsefe ise yolda eşlik eder.

5) Açıklamada eklediğiniz yaratıcı ile ilgili cümleler daha farklı konulara çıkıyor ve hepsini buradan uzun uzun yazmak insanlara biraz işkence olur :) bu konu hakkında söyleyebileceğim tek şey; inanmaktan korkmayın, inanmamaktan da korkmayın. İkisi için de bir bahaneye ihtiyacınız yok, önemli olan hangisinin size daha iyi hissettirdiği.