Cevap :

Cevap:

FELÂTUN BEY ile RAKIM EFENDİ

Ahmed Midhat Efendi'nin (ö. 1912) Tanzimat'tan sonraki alafranga hayatı hicveden romanı.

Ahmed Midhat'ın hikâye olarak tanıt­tığı Letâif-i Rivayet serisi dikkate alın­mazsa telif ettiği otuz iki romanı ara­sında yayın sırasına göre beşincisidir. Rodos'ta sürgünde iken kaleme aldığı di­ğer kitapları gibi bu da imzasız olarak yayımlanmıştır. On bir bölümden mey­dana gelen roman Tanzimat devri ikile­mini mizahî bir dille anlatır. Konu, ese­re adını veren iki gencin hemen her ba­kımdan zıtlıkları üzerine kurulmuştur.

Felâtun Bey alafranga yaşamaya me­raklı bir babanın evinde sathî bilgilerle yetişmiş, kıyafet, tavır ve ahlâkî davra­nışlarına kadar Avrupalılık özentisi taşı­yan hazır yiyici bir gençtir. Bir dairede memurdur, fakat işine gitmez, vaktini eğlence ve gezi yerlerinde kumarla ve kadınla geçirir. Rakım Efendi ise küçük yaşta babasını kaybetmiş, önce annesi­nin, onun da ölümüyle dadısının ihtima­mı altında yetişmiştir. Doğu ve Batı kay­naklı diye ayırmadan her ilim alanına il­gi duyar ve eline geçen her kitabı okur. Hemen her alanda bilgi sahibidir; ayrı­ca Arapça, Farsça ve Fransızca bilir. Bir dairede az maaşla çalışan bir memur­dur, özel ders verir, bazı yayınevlerine tercümeler yapar.

Yazar ilk iki bölümde bu gençlerin zıt­lığını aileleri, çevreleri ve günlük hayat­larıyla beraber verdikten sonra romanın diğer bölümlerinin her birinde değişik vakalarla Felâtun Bey'i cahilliği, kibri, müsrifliği, yapmacık nezaketi ve iptilâlarıyla rezaletlere sürükleyecek, gülünç durumlara düşürecek; buna karşılık Ra­kım Efendi'nin şahsında bilgili, tutumlu, iradeli ve vakur, biraz da Batı'nın olum­lu değerlerini benimsemiş bir Osmanlı tipini yüceltecektir. Aslında roman tek­niği açısından dağınık görünen bu vak'aları birbirine bağlayan ortak konu da bu zıtlıktır. Böylece Felâtun Bey İngiliz Ziklas ailesinin evinde, ada açıklarındaki kayıkla gezintide, Kâğıthane safalarında kadınlara, genç kızlara davranışlarıy­la hep bir skandala sebep olmuş, Rakım Efendi'nin ise itibarı daima yükselmiştir. Felâtun Bey babasının ölümüyle ken­disine kalan mirası tiyatrocu bir Fransız kıza yedirmiş, sonunda bir yığın borç­la Ege adalarından birinin mutasarrıflı­ğına razı olarak İstanbul'dan gitmiştir. Rakım, evvelce dost edindiği Yozefino adlı bir kadınla ilişkilerini itidalde bırak­mış, Ziklaslar'ın kendisine âşık olan bü­yük kızına mesafeli kalmış, parayla sa­tın aldığı ve iyi bir eğitim verdiği cari­yesi Canan'la evlenerek mutlu bir sona ulaşmıştır.

Ahmed Midhat, kitabın ilk bölümünün baş tarafına romanın ikinci adı olabile­cek bir başlık koymuştur: "Biraz da Bu­günkü Ahvâle Bakalım". Bu ifadeden ön­ceki romanlarının geçmiş devirlerde, bu­nun ise kendi döneminde geçtiğini belirt­mek istemiş olmalıdır. Böylece mekân olarak İstanbul'da geçen vak'anın 1870 sonralarına ait olduğu anlaşılmaktadır.

Roman özellikle Cumhuriyet'ten son­ra araştırmacıların dikkatini çekmiş ve hakkında bir hayli değerlendirme ve ten­kit yazısı çıkmıştır. Bunların çoğu, Ah­med Midhat'ın yazar olarak romanın için­deki taraflı tutumunu tenkit eder ve eseri teknik açıdan kusurlu bulur. Med­dah geleneğini devam ettiren bu ilk de­vir romanları hakkındaki tenkitler yer­siz değildir. Ayrıca romanda ruh tahlil­lerinin olmaması da önemli bir eksiklik­ eksiklik­tir. Tasvirler bile güçlü değildir. Yazarın diğer macera romancılarından ayrıldığı taraf, ikinci bölümden sonra anlatım­dan çok diyaloglara ağırlık vermesidir. Bu ise Ahmed Midhat'ın o yıllarda bir­kaç tiyatro denemesi içinde oluşuyla açıklanabilir. Eser hakkında farklı bir değerlendirme Mehmet Kaplan'dan ge­lir. Kaplan estetik değer dışında yaza­rının samimiyeti, okuyucu ile diyalogu, kendi hayat tecrübe ve müşahedeleri­nin esere girmesi bakımından romanın önemine işaret eder. Felâtun Bey ile Rakım Efendi'nin Doğu ve Batı değer hükümlerini tartışmak ve Doğu'nun üs­tünlüğünü ortaya koymak gibi bir tezi yüklendiğinde tenkitçiler birleşirler. An­cak Berna Moran aynı açıdan bakarak bu mukayeseyi ekonomik temele dayan­dıran bir tez ileri sürer. Ona göre roman, Batılılaşma'nın tüketim ekonomisine ken­dini kaptıran müsrif Felâtun Bey'e kar­şılık para işlerinde dikkatli, başarılı, fa­kirken durumunu düzelten Râkım'ın ter­cihi üzerine kurulmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar da daha önce aynı görüşe Râkım'ı oportünist bir tip olarak suçlaya­rak yer vermiştir.

Felâtun Bey ile Rakım Efendi'ye ede­biyat tarihimizde önemli bir yer sağla­yan sebeplerden biri de Batılılaşma sü­reci içinde iki medeniyetin ve değişme­ye başlayan Osmanlı insan tiplerinin mu­kayesesine dayanan romanların ilki olu­şudur. Tekniği hakkında ileri sürülen bü­tün acemilik iddialarına rağmen Felâtun Bey, gerek Ahmed Midhat Efendi'nin di­ğer romanlarında gerekse Recâizâde Mahmud Ekrem, Hüseyin Rahmi Gürpı­nar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Peyami Safa'nın çeşitli romanlarında daha da geliştirip zenginleştirerek işleyecek­leri çarpık Batılılaşma meselesinin ve alafranga/dejenere kahramanların pro­totipidir.

Eser Ahmed Midhat'ın diğer romanlarıyla da ortak bazı özellikler taşır. He­men hepsinde olduğu gibi bunda da olumlu karakteri temsil eden Rakım ya­zarın kendisiyle büyük bir benzerlik gös­terir. Daha sonra yazacağı Müşâhedât (1891) romanının içinde kendisi ile Ra­kım arasındaki bu benzerliği sezdirir. Rakım da yazarının romanı yazdığı yaş­tadır, hatta aynı semtte (Tophane) do­ğup büyümüşlerdir. Kadınlar, özellikle de yabancı kadınlar onun kültürüne ve ağır başlılığına hayrandırlar ve ona âşık olurlar. Konuşmalarında İslâm, Osman­lı, Türk örf ve âdetlerinin savunmasını üzerine alır, tavır ve hareketlerinde de bunları temsil eder. Nihayet cariyesi Canan'ı iyi bir kültürle yetiştirip evinin ha­nımı yapması da Osmanlı'nın kölelik hak­kındaki müsamahalı ve insanî davranı­şının bir delili olarak gösterilir

Açıklama:

iyi çalışmalar...