Cevap :

Osmanlı coğrafyasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, monarşi rejimi ve egemenlik anlayışı yerine, Cumhuriyet rejimi ve halk egemenliği temelinde kurulmuştur. Kuşkusuz bu durum önemli bir demokratik dönüşüm olup bunda Osmanlı son döneminde başlayan Batılılaşma hareketleri ve meşrutiyet süreçleri önemli rol oynamıştır. Ancak tek parti döneminin Batılılaşma ve toplumu dönüştürme amaçlı baskıcı uygulamaları, Cumhuriyet rejimini demokrasiyle taçlandıramamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, daha çok dış etkenler neticesinde çok partili sisteme geçilmiş zira 1950’de iktidarın demokratik yöntemlerle el değiştirmesi, Türk demokrasisi açısından dönüm noktasını teşkil etmiştir. Askerî müdahaleyle başlayan 1960- 80 arası dönem, iç siyasi çatışmaların, askerî vesayetin güçlendiği, önceden kazanılan demokratik değerlerin ve birikimlerin kaybedildiği dönemdir. Türk siyasetinde 12 Eylül askeri darbesi, siyaset alanını tamamen daraltırken vesayet alanını pekiştirmiştir. 1980’li yıllar, küreselleşmenin ve neo-liberal değerlerin yükselişe geçtiği yıllar olmuştur. Batılı değerlerin Türkiye’deki temsilciliğini üstlenen Özal’la başlayan bu dönemde, ekonomi dışa açılırken, siyasi anlayış ve tabular sorgulanır hâle gelmiştir. Özellikle Erdoğan hükümetleri döneminde; önemli demokratik yönlü gelişmeler kaydedilse de günümüzde Türkiye’de Batılı anlamda liberal, çoğulcu demokrasiden söz edilemez. Çalışmanın temel amacı Türkiye’de demokrasiyi güçlendiren, demokratik yönlü değişim politikalarının süreklilikten yoksun olduğunu, demokrasi taleplerinin adresi toplumsal kesimler olmadığı müddetçe, demokratik düzenlemelerin temelden yoksun olacağını vurgulamaktır.