Cevap :


∞ İlahi Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı her şeyi önceden bilen, gören ve duyan durumundadır.Kahramanlardan daha çok şey bilir.Kahramanın ve diğer kişilerin aklından geçenleri, niyetleri ve psikolojik durumları bilir.

› Örnek = Odada yalnız kalınca başını ellerinin arasına alarak bir koltuğa çöktü.Amber ninenin sesi hala kulaklarında uğulduyordu.Hastaneye gidip Nigar'ı görebilecek miydi? Fakat hangi hastaneye gidecekti? Kendisinde bu cesareti bulamıyordu.

İYİ ÖDEVLER :))
∆¶∆¶×¶∆•¶∆•¶

Cevap:

İlahi bakış açısı, adından da anlaşılabileceği gibi insan gücünü ve yeteneklerini aşan bir bilgelikle ele alınan metinlerde sıkça kullanılır. Bu bakış açısında yazar, anlatılan olayların içinde yer almaz. Yani kısacası, başka insanların başından geçen olayları kaleme alınır.

Aynı zamanda birlikte yazar, kahramanların tamamının psikolojilerini ve iç dünyasını bilir, neler yapmak istediklerini açıklar. Zaman ve mekan bakımından bu bakış açısında sınırsızdır. Yazar sonsuz bir deneyime ve bilgiye sahiptir. İlahi bakış açısına örnek olarak verilebilecek olan başlıca romanlar, Tarık Buğra, Küçük Ağa romanında, Mehmet Rauf, Eylül’de, Tolstoy, Savaş ve Barış’ta İlahî (hâkim) bakış açısını kullanır.

Özellikleri:

  • Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz.
  • Anlatıcı olaylara dışarıdan, müdahale etmeden, geniş bir perspektiften bakar.
  • Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır.
  • Anlatıcı kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, en gizli mahrem bilgilerini bile bütün ayrıntısı ile bilir.
  • Anlatıcı, olayları anlatır, istediği yerleri özetler.
  • Bu durumda anlatıcı, kahramanlardan daha fazlasını bilir.
  • Anlatıcı olaylara tam olarak hakim olduğu için olayları yorumlama gücü diğerlerine göre daha güçlüdür.
  • Üçüncü ağızdan anlatım vardır.

Örnek:

  1. Erdem arkasına bakmadan yürüyordu. Sinirliydi. Belli ki onu çok kızdırmışlardı. Öfkesi her halinden belli oluyordu. Eliyle garip işaretle yaparak hızlı hızlı yürüyor, bir yandan da eve gidince neler yapacaklarının bir bir planını yapıyordu. İntikamını mutlaka almalıydı. Bu yapılanlar asla onların yanına kalmamalıydı. İlk olarak Ahmet’e nasıl bir ceza verebileceğini düşündü. Mutlaka işe Ahmet’ten başlamalı diyordu içinden. Çünkü onu en çok onun kalleşliği yıkmıştı. Hâlbuki Ahmet onun yıllardır can ciğer dostuydu. Yediği içtiği ayrı gitmezdi. Ne oldu da böyle iki kanlı bıçaklı düşman olmuşlardı.
  2. Onun fikirlerinde ve duygularında hiçbir şey değişmemiştir. Bu gidişten o da memnun değil, ne bu yaşayış tarzını, ne evlerine girip çıkan insanları, o da beğenmiyor; fakat ne çare ki iş çığrından çıkmış, karısına olan zaafı yüzünden yahut daha başka sebeplerden kendini bir kere bu korkunç akıntıya kaptırmıştır; bu müdafaalar bu zaafa bir mazeret göstermekten başka bir şey için değildir. (Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü)
  3. “Duyduğu sözler karşısında yıkılan Bahadır, önce sözleri umursamıyormuş gibi bir tavır takınmak istedi. Orada olmamak, karşılaştığı muameleyi hiç görmemek için neler vermezdi ki? Hemen kendine gelmeli ve pişman olmayacağı sözler söylemeliydi. Sakin olmaya çalıştı, derin bir nefes alarak durağa iki adım daha yaklaştı. O konuşmaya başlamadan kendisine yöneltilecek bir soruyla karşılaşmaktan korktu. Aniden elini paltosunun cebine daldırdı ve çıkardığı mektubu tek eliyle açtı.”
  4. Yukarıdaki örnek metinde Bahadır’ın duyduğu sözlerden nasıl etkilendiğini ve iç sesini okuyabilmek ancak tanrısal bakış açısıyla mümkündür. Kendisine bir soru sorulmasından korktuğunu ilahi bakış açısısı dışında metinde yansıtmak mümkün değildir. Buradan anladığımız üzere bu bakış açısının en temel özelliği, kişinin iç sesini duyabilmek yani onun düşüncelerini okuyabilmektir.