Uzun olan bu manzumenin alt tarafını şimdi hatırla- mıyorum. Ben saklanmadım. Küçük Şeyleri ile Rumuzü'L- Edeb'ia" yayımlayarak Paris'e göç edip yedi sene Şura-yt Ümmet gazetesinde mücadele ettim. O gazetede ve diğer yerletde)yazdıklarım toplansa Sergüzeşt gibi birkaç kitap olur. Şimdi geçmiş, mazi olmuş bir devrin coşku ve heye- canını bu sayfalara getirmek istemem. Bunları söylemek- ten maksat, malum olduğu üzere bir yazarın yazdığı veya daha önemlisi yazamadığı şeyleri anlamak için, onun bu- lunduğu ortamı ve kuşatıldığı tesirlerin ve duyguların et- kisini ortaya koymaktır. O zamanki hayatta Avrupalılarınki gibi roman konusu bulmak güçtü. Fakat Avrupalılar gibi yazmak niçin? Sade, Özel ne kadar roman konusu bulunurdu. Bir de ben hisset- mediğim şeyi yazamam. Daha doğrusu yazmak istemem. Halbuki en büyük eserler histen çok fikirle yazılır. Hissin baskın olduğu eserler kadınsılaşır. Mesela Endülüs'teki Arapların mimari eserlerinde his o kadar baskındır ki taştan duvarlarında kalpleri görülür, saray binalarının nakışların- daki renklerin boyası hayallerinin gözyaşı ve tebessümle- rindendir. Bu kadar incelik kazanan bir büyük medeniyetin ve yalnız yüksek ruhların görebileceği şiirin akılları baştan alan rüyasına dalmış Arapların, benim büyük Sadi'min: Heme ademizade budend liken Ço gorgan be hunharegi tiz çengil


filimsilerini bulamadım da yardımcı olur musunuz​