Cevap :
Anadolu'nun Türkleşme süreci
Anadolu’ya ilk Türk akınlan Avrupa Hunlan tarafından 395-398 yıllan arasında yapıldı. Avrupa Hunlanndan sonra Sibirler (Sabarlar) ve Abbasilenn hizmetinde olan Türkler de Anadolu’ya yerleşme amacı taşımayan alanlarda bulundular. Anadolu’yu bir Türk yurdu hâline getirenler ise Oğuz Türkleri oldu.Anadolu’ya İlk Türk Akınlar Türkiye Tarihi, Malazgirt Meydan Savaşı Zaferiyle başlamıştır. Daha önce Türkler Anadolu’ya çeşitli akınlar yapmışlar fakat bunların hiçbiri Anadolu’ya yerleşmek amacıyla olmamıştır. Anadolu’yu bir Türk vatanı haline getiren Oğuz Türkleri olmuştur. Oğuz beylerinden Anadolu’ya keşif amacı ile ilk akını düzenleyen Çağrı Bey’dir. Çağrı Bey’den sonra Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından Selçuklu ailesinden İbrahim Yinal ve Kutalmış Beyler Anadolu’nun fethi için görevlendirilmiştir.
Anadolu’nun fethi için yapılan ilk ciddi savaş Pasinler Savaşı’dır (1048). Bizans ve Gürcü kuvvetlerine karşı yapılmış olan bu savaşı Büyük Selçuklu Devleti kazanmış, Bizans’ın Doğu Anadolu Bölgesindeki gücü kırılmıştır. Türklere Anadolu’nun kapılarını açan savaş ise Malazgirt Savaşı olmuştur.
Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce Çağn Bey önderliğinde Anadolu’ya Türk akınlan başlamıştı (1015). Gazneli ve Karahanh Türk devletlerinin baskısı üzerine Oğuzlar, yeni bir yurt aramak için Anadolu’ya girdiler. Anadolu’yu tanımaya ve keşfetmeye yönelik yapılan bu akınlar Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşuna kadar devam etti. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından sonra (1040) da akınlar devlet politikası olarak sürdürüldü. Büyük Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alparslan, Oğuzlan Anadolu’ya yerleştirmek istiyordu. Bu nedenle Anadolu’yu yurt edinme amacı taşıyan akınlar sistemli hâle getirildi. Bu akınlar sayesinde Bizans şehirleri tek tek ele geçirilirken Anadolu’ya egemen olan Bizans’ın gücü kırıldı. Bizans kuvvetleri ile Türkler arasındaki ilk önemli mücadele Pasinler Savaşmda oldu (1048). Türkler, Gürcülerin de desteklediği Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Malazgirt Savaşı ise hem Bizans hem de Türkler için önemli bir dönüm noktasını oluşturdu.
Bizans, Türk akınlanm durdurmak ve Türkleri Anadolu’dan atmak amacıyla 1071 yılında harekete geçti. 26 Ağustos 1071 tarihinde yapılan savaşta Alparslan yönetimindeki Büyük Selçuklular Bizans kuvvetlerine karşı büyük bir zafer kazandı. Bu zaferle Bizans’m Anadolu’daki direnişi büyük ölçüde kırıldı. Anadolu’nun kapılan Türklere açıldı. Türkler, zaferi izleyen birkaç yıl içerisinde Ege Denizi’ne kadar ilerlediler.
iyi Dersler
Türkiye’deki bazı manasız tartışmaların boş olduğunun anlaşılması için,
Anadolu'nun Türkler tarafından vatanlaştırılmasının geçirdiği merhaleleri,
tarih ilminin verileriyle ortaya koymak yeterli olacaktır.
XI. yüzyıl, Türk tarihinin en mühim dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Zira bu zamana gelinceye kadar Orta Asya'dan batıya doğru gelişen
Türk fütuhat ananesinin istikameti esas itibariyle Hazar ve Karadeniz'in
kuzeyindeki bozkırları takip ederek Tuna boylarına kadar uzanmaktaydı.
Batı Hunlarının 375 yıllarında bu günkü Avrupa'nın temelini teşkil eden
kavimler muhacereti hareketine sebep oluşları ile başlayan Avrupa'ya ve
Tuna havzasına girişleri, bilinen ilk numunedir. Daha sonraki yüzyıllarda
Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar ve Kıpçaklar'ın aynı yolu
takiben Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a ve Tuna Havzasına girişleri bu
geleneğin bir devamı olarak görülür.
Ancak 1040 yılında vukubulan Dandanakan zaferinden sonra gittikçe
büyüyen dalgalar halinde gelişen "Büyük Oğuz Göçü" ve onun neticesinde
Ön Asya ve Anadolu'nun fetholunması, asırlardır takip edilen Türk fütuhat
yolundan farklı istikamette gelişecektir. X. yüzyılda Selçuklu Ailesi'nin
başbuğluğu altında topluca İslâmiyeti kabul eden Oğuz Türkleri, bu tarihlerde Sir-Derya boylarında oturuyorlardı.
Karahanlı ve Gazneli Devletlerinin dahilî baskınlarından yılan Oğuzlar,
rahat ve huzur içinde oturabilecekleri yeni bir yurt, yani vatan aramak
* Prof. Dr., A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi.
6 M USTAFA KAFALI
taydılar. 1018 yılında Çağrı Beğ'in 3000 kişilik Oğuz (Türkmen) süvarisi ile
Gazneli hakimiyetindeki İran üzerinden Azerbaycan ve Doğu Anadolu'ya
kadar uzanan gaza seferi, aranan vatanın bulunmasına imkân vermişti. Bu
Oğuz akınım tasvir eden Urfalı Mathieu'nun ve Süryani Mihael'in nakline
göre "ok ve yay kullanan uzun saçlı Oğuz süvarileri, Ermenileri şaşkına
çevirmişti." Çağrı Beğ, bu gaza akınım tamamladıktan sonra, yine Gazneli
ülkesini katederek ve Gazneli takibinden sıyrılmak suretiyle yurduna
dönebildi. Çağrı Beğ'in dönüşü Tuğrul Beğ'e ve diğer Oğuz Beğlerine yeni
bulunan müstakbel vatanın haberini de getiriyordu. Zira Çağrı Beğ, "Bu
ülkede bize karşı koyacak herhangi bir kuvvete rastlamadım" derken,
Karahanlılar ve Gaznelilerin baskısından bunalan Oğuz Beğlerine
Azerbaycan ve Anadolu'nun vatan haline getirilebileceğini bildirmekteydi.
Ancak Oğuzlar'a Azerbaycan ve Anadolu yolunun açılması, Çağrı Beğ'in
hem gaza ve hem de keşif mahiyetindeki bu akınından tam 22 yıl sonra
mümkün olacaktır. 1040 yılında Tuğrul ve Çağrı Beğler kumandasında
Oğuz, diğer bir deyişle Türkmen ordusunun Dandanakan'da Gazneli ordusunu perişan etmesiyle Ön Asya ve Anadolu'nun yolu artık Oğuz Türklerine
açılmaktaydı. Çünkü bu zafere kadar bütün İran ülkesini elinde bulunduran
Gazneli Sultanlığı, gaza için bile olsa, Selçuklu Türkmenleri'nin Anadolu'ya
hükmeden Bizanslılar üzerine sefer yapmalarına engel teşkil etmekteydi.
Nitekim Dandanakan zaferinden sonra Oğuz İli'nin 24 boyuna mensup
Türkmen oymakları kütleler halinde, gittikçe artan dalgalar misali, Sir Derya
ve Maveraünnehir ülkelerini boşaltarak ağırlık merkezi Azerbaycan ile
Doğu Anadolu'ya yönelen bir istikamette Ön Asya'ya girdiler. Ön Asya'da
siyasi hâkimiyetini süratle kuran Tuğrul Beğ (995-1063), aynı zamanda
İslâm Halifesi'nin oturduğu Bağdat şehrine girerek hilafet makamının İslâm
ülkeleri üzerindeki sarsılmış olan manevi itibarını tekrar kazandırdı. Halife
de buna karşılık kendisini her nevi baskıdan kurtaran Tuğrul Beğ'e kızını
vererek damat yaptı ve aynı zamanda onu İslâm milletlerinin ve ülkelerinin
Büyük Sultanı olarak ilan etti. Bu münasebetle Sultan Tuğrul Bey asırlardır
Hristiyan âlemini temsil eden Bizans İmparatorluğuna karşı İslâmın
bayrağını taşıma, İslâmın kılıcı ve müdafii olma vazifelerini de üzerine
almış oluyordu.
ANADOLU'NUN FETHİ VE TÜRKLEŞMESİ 7
Türk fütuhat hareketinin Anadolu'yu vatan tutmaya yöneldiği bu sırada
Anadolu'nun umumi durumunu izah etmekte fayda vardır: Atalarımız
tarafından fethedilişinin arefesinde Anadolu, nüfusunu kaybetmiş ve harabeye dönmüş bir coğrafya durumundadır. Günümüzde dahi o devirden pek çok
harabe şehirlerin kalıntıları mevcuttur. Türk fütuhatından önce Anadolu
ülkesinin baştanbaşa harabe haline gelmesinin ve nüfusunu kaybetmesinin
sebebi, asırlarca süren ardı arkası kesilmeyen muharebeler yüzünden
olmuştu. Bilhassa VI. yüzyıl ve XI. yüzyıllar arasında tam beşyüz yıl orduların devamlı surette çiğneyip, yakıp, yıkıp ve yağmaladığı Anadolu'da
hayatiyetin kaybolması tabii netice idi. Bu harabelere başlangıç olarak
Sasani-Bizans mücadelesini alacağız. Uzun yıllar süren bu çatışma
Anadolu'nun nüfusunun azalmasına sebep olmuş, aynı zamanda köy ve kasaba hayatını da yok etmiştir. Çünkü köy ve kasabalar devamlı surette
Anadolu'ya giren Sasani orduları tarafından yağma ve tahrip edildiği için her
şeyden önce hayat emniyetinin bulunmadığı yerler haline gelmişti. Zira karşı
koyan öldürülüyor, kaçabilen kalelere ve mahfuz yerlere sığınıyor, geri
kalan da esir olarak alınıp götürülüyordu. Ancak surlarla çevrili şehirlerde
hayat kalmıştı. Bu merkezlerdeki hayat şartları da her geçen gün çevre
hayatına muvazi şekilde daha daralmaktaydı. Çünkü çevresindeki köy ve
kasabalara daima muhtaç durumda olan bu şehirlerdeki sosyal ekonomik ve
ticari hayat da, gitgide çökmekteydi. Hattâ çevre hayatı ölen bu şehirlerde
zamanla gıda ihtiyaçlarının dahi temini bir mesele durumuna girmişti.
Daha sonra Sasani İmparatorluğuna son veren İslâm ordularının,
Emeviler ve Abbasiler devrelerinde cihad gayesiyle Anadolu'ya girdiklerini
görmekteyiz. Dolayısıyla bundan böyle Anadolu, İslâm ordularının gaza
sahası haline girecektir. Bizans İmparatorluğu ile İslâm Devleti arasındaki
hudut Toros Dağları idi. Toroslar boyunca teşekkül eden "İslâm Sugur
Teşkilatı," bir uç beğliği gibi çalışıyordu. Her bahar İslâm memleketlerinden
akıp gelen mücahidler, askeri harekatın ağırlık merkezi Tarsus ve Malatya
olmak üzere, Bizans üzerine tertip edilen seferlere iştirak ediyorlardı. Hatta
İslâm orduları, zaman zaman İstanbul'u bile kuşatarak BizanslIlara korkulu
günler yaşatmaktaydılar. Bu seferler ve akınlar anında surlarla çevrili
şehirler kendilerini kısmen koruyabilmişlerse de köy ve kasabaların
boşalması, Anadolu'yu ıssız ve terkedilmiş ülke haline getirmişti. Türk
fütühatının arefesinde, Anadolu'da ancak şehirlerde yaşayabilmekte olan
8 MUSTAFA KAFALI
mahdut miktardaki nüfusun etnik durumunu verecek olursak, Anadolu'nun
doğusunda Ermeniler, batısında ise Rumlar oturmaktaydılar. İşte böyle bir
zamanda Anadolu'ya giren Oğuz Türkleri yani Türkmen atalarımız, Bizans'a
karşı ilk zaferlerini 1048 yılında Erzurum'a yakın Hasankale "Pasinler"
muharebesinde elde ettiler. Bu muharebeden sonra 1048'de Erzurum,
1057'de Malatya, 1059'da Sivas, 1064'te Kars ve Antakya şehirleri, 1067'de
Kayseri, Niksar ve Konya şehirleri, 1068'de Amoryum: Amuriyye (Emirdağ
yakınlarında eski bir kale) ve 1069'da Honas (Sandıklı yakınlarında eski bir
kale), Türk kuvvetlerinin eline geçti. Fakat Bizans İmparatoru Romanos
Diyogenis, büyük bir ordu ile mukabil taarruza geçince, Türkler, ileri harekatlarını durdurmuşlar ve muharebeyi en uygun mahalde yapabilmek için
Doğu Anadolu'ya çekilmişlerdir. Bizans İmparatorunun parayla tutulmuş ve
birçok milletlerden meydana gelen 200 bin kişilik kalabalık ordusunu Sultan
Alp-Arslan (1030-1072), Van Gölü'nün kuzeyindeki Malazgirt sahasında
karşıladı. Bu orduda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlara inen Uz ve
Peçenek Türklerinden meydana gelen 20 bin kişilik Türk birliği de vardı.
Bilindiği üzere Sultan Alp-Arslan, 26 Ağustos 1071 günü kendisinin beş
misli sayıdaki bu büyük Bizans ordusunu perişan etti. Bizans ordusunun
bünyesinde yer alan 20 bin kişilik Uz ve Peçenek Türkü'nün muharebe
esnasında karşıdakilerin savaş naralarından onların kendi soydaşları
olduğunu anlar anlamaz topluca oklarını Bizans saflarına çevirmeleri ve
kardeşlerinin saflarına katılmaları, millî tarihimiz bakımından çok mühim
bir hadisedir. Malazgirt zaferinin akabinde Türkmen süvarileri, derhal
Adalar Denizi sahillerine ve Boğazlara kadar hakim oldular. Hatta Selçuklu
Türkleri, daha büyük fetihleri hazırlayabilmek için ilk başkent olarak İznik
şehrini seçtiler. Yani İznik'in merkez seçilmesi fütuhatın Trakya ve
Balkanlara doğru devam edeceğinin ifadesiydi. Fakat Haçlı seferlerinin
hemen başlaması üzerine başşehrin Anadolu'nun merkezinde yer alan
Konya'ya nakledildiğini görüyoruz.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk kuvvetleri başlarındaki kumandanları ile batı istikametinde bütün Anadolu'yu katederek Adalar Denizi'ne
ve Marmara sahillerine ulaştılar. Anadolu fethedilmiş olmakla beraber bazı
müstahkem kalelerin fethi henüz tamamlanmamıştı. Bu münasebetle
Selçuklu ailesinden Kutalmış Oğlu Süleyman ile birlikte Artuk Beğ,
AN ADOLU'NUN FETHİ VE TÜRKLEŞMESİ 9
Mengücek Beğ, Saltuk Beğ, Danişmend Beğ, Bozan Beğ, Karatekin Beğ ve
Çubuk Beğ gibi bir çok Türkmen Beğlerinin vazife aldıkları bilinmektedir.
Bunlardan Karatekin Beğ, Çankırı, Kastamonu ve Sinop bölgesindeki kaleleri fethederken diğer beğler Anadolu'nun doğu kısmında fetihle meşgul
olmuşlardır. Çubuk Beğ'in 1085 yılında Harput, Palu ve Bingöl çevresindeki
kaleleri ele geçirdiğini bilmekteyiz. Çubuk Beğ, Türklüğe kazandırdığı
Harput müstahkem şehrini kendine merkez kabul ederek bu şehirde oturmuştur. Onun vefatından sonra oğlu Mehmed Beğ yine Harput merkez
olmak üzere babasına halef olacaktır. 1114 yılında Mehmed Beğ'in vefatı
üzerine halefi olmadığı için Harput şehrine Artuk Beğ'in torunu Belek Gazi
hakim olacaktır. Kutalmış Oğlu Süleyman ise daha ziyade iç Anadolu ve
Batı Anadolu bölgelerindeki kalelerin fetihlerini tamamlayarak Anadolu'yu
vatanlaştıracaktır.