Cevap :

Cevap:

Kuşkusuz Türk dilinin gelişmesine hizmet eden en büyük siyasi lider lerden biri “ Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya ! ” diye ferman yayınlayan Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Her nedense “ferman” Selçukname’ye bakıldığında hep eksik okunur, eksik yazılır. Hemen fermanın devamında “Defterler dahi Türkçe yazıla!” buyruğu vardır. Mehmet Bey’in fermanın yazılı hayata geçirilmesi hemen ondan sonra bizim topraklarda yaşayan Yunus Emre tarafından uygulanmıştır.

“ Karlı dağların başında

Salkım salkım olan bulut!

Saçın çözüp benim için

Yaşın yaşın ağlar mısın? ”

İşte Yunus’un Türkçesi arı, duru, az öz, anlatım gücü çok yüksek ve geniş.

Yunus öncesine bakarsak, Anadolu’da Türkçenin gelişmesinde Moğolların payı da büyük olduğu görülür. Çünkü Moğol saldırılarının önünden kaçıp Anadolu’ya gelen Türk oymakları arasında bilim adamı, yazar ve şairler de vardı.

Selçuklular ve Beylikler dönemindeki edebi akımları, Halk Edebiyatı, Tasavvuf Edebiyatı ve Divan Edebiyatı diye gruplandırabiliriz.

Halk Edebiyatı: Anadolu’da ilk Türk edebiyatı, ozan denilen halk şairlerinin Türkleşen bölgelerde ellerinde sazlarıyla dolaşarak şiirler söylemeleri tarzında başladı. Bu şiirlerin konusu savaş, aşk, tabiat ve günlük olaylardı. Halk arasında olduğu kadar orduda ve saraylarda da şiirler ve hikâyeler söyleyen saz şairleri vardı. Bu şairler anavatandan getirdikleri kopuz veya çögür adlı sazlarıyla şiir söylüyorlardı. XII. ve XIII. yüzyılların halk edebiyatına ait ilk eserleri destanlardır. Battalgazi ve Danişmendname destanları yazıya geçirilmiş ilk örneklerdir.

Selçuklu dönemi Türkiye’sinde bütün ülkede sözlü olarak anlatılan ve XIV. yüzyılda yazıya geçirilen diğer bir halk edebiyatı ürünü Dede Korkut Hikâyeleri’dir. XII. ve XIII. yüzyıllarda dilin geniş halk kitleler arasında dağılıp gelişmesinde Bektaşi ve Nasreddin Hoca fıkralarının da ayrı bir yeri ve önemi vardır. Nasreddin Hoca, halkın zekâsını ve hayat bakış tarzını, kendisine has güldürü yeteneği ile şahsında toplayan ilk büyük isim olmuştur.

XIV. yüzyılda Türkiye’de Türk dili ile milli bir edebiyat meydana getirildi. Bunda şairlerin şuurlu olarak Türkçe söylemeleri ve yazmaları büyük rol oynadı. Bu şairlerin başında Kırşehirli Şeyh Ahmed Gülşehri ve Aşık Paşa gelir. Devrinin tanınmış şairlerinden Gülşehri aynı zamanda klasik tasavvuf edebiyatı üstatları arasında sayılmaktadır. Gülşehri’nin Türk Dili ve Edebiyatı tarihi bakımından en önemli yönü şuurlu olarak Türkçe yazmasıdır. Aşık Paşa, Garipname adlı mesnevisinde sade bir Türkçe kullanmıştır. Yine bu yüzyılda Hoca Mes’ud Aydınoğlu Umur Bey adına Kelile ve Dimne’yi Farsça’dan Türkçeye tercüme etmiştir.

Kösedağ (1243) yenilgisinden sonra Anadolu’nun Moğol hâkimiyetine girmesi ve iç isyanlar, yurtta huzur sağlayacak devlet otoritesini zayıflattı ve halkı yalnızlığa itti ve onların Allah’a götürecek manevi otoritelere sığınma ihtiyacını artırdı. Bu dönemde gerek tekkelerde gerekse aydınlar arasında büyük tasavvuf şairleri yetişti. Şehirlerde yaşayan aydınlar sûfî şiirlerini Farsça söylerken Anadolu’ya yayılan Yesevî, Haydarî ve Bektâşî dervişleri de Türkçe söyleyerek dilin gelişmesinde ve yaygınlaşmasında etken oldular.

Şüphesiz tasavvuf edebiyatının en büyük siması Mevlana Celaleddin Rumî’dir. (1207-1273) Mevlana eserlerinin çoğunu Farsça yazdı. Az sayıda Türkçe şiiri de vardır.

Başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi tasavvuf edebiyatının en güçlü temsilcisi bütün XIII. yüzyıl Türkçesinin en büyük şairi Yunus Emre’dir. (1240-1320). O, başlangıçta Orta Anadolu’da yaşayan bir Türkmen dervişi iken zamanla şeyhlik derecesine yükselmiştir. Zamanı aşabilen, yedi yüzyıl sonra da okunan ve anlaşılan, aynı zamanda bütün insanlığa hitap edebilen bir şair olmuştur.

Şüphesiz Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Türk kültürünü ana hatla rıyla bize tanıtan Karahanlı devrinin iki unutulmaz ismi, Kaşgarlı Mahmud ile Balasagunlu Yusuf Has Hacip’tir. Kaşgarlı Mahmut, XI. asır Orta Asya‘sının en hazırlıklı dil bilginidir. O, Türk halk dili ve edebiyatını ayakta tutmuştur. O, eseri ile Arap kültürüne karşı koymuştur. Yusuf Has Hacip ise devrinin klasik ve edebî Türkçesini Edebî nazım şekline koydu. Böylece Türk Edebiyatını Orta Asya kültür akışında ağır basan İran Edebiyatının önüne geçirdi.

Komşu Arap ve İran dilleri ile bir nevî atbaşı yürütülmek istenen Türk Edebiyatı’nın en orijinal temsilcileri, Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lügati—t Türk’ü ile Yusuf Has Hacip’n Kutadgu Bilig’i olmuştur.

Sonuç olarak; halk ozanları, Moğol akınları, tarikatlar, tekkeler, Türk kimliğini koruma adına Ferman yayınlayan Mehmet Bey ve onun buyruğu paralelinde eserler veren Yunus Emre, Gülşehri, Aşıkpaşa, Hoca Mes’ud gibi nice şair ve yazarlar XI. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar Anadolu’da Güzel Türkçemizin yaygınlaşıp gelişmesine hizmet veren şair ve yazarlarımızdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Büyük Atatürk 02.09.1930 tarihli bir söylevinde;

“ Milli his ile milli dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması milli hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessir (etken)’dir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesinin, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyerek bizlere ne yapmamız gerektiğini göstermiştir

Açıklama:

Yardımcı olabildimi?