Cevap :
Cevap:
Demokrasi, eşit katılım ve insana saygıyı esas alan çoğulcu, çoğulun karşısında azınlığın haklarını koruyan bir yönetim biçimidir. Bu ilkelerin ön planda tutulduğu yaşama demokratik hayat denir. Demokratik hayatta insanlar, doğuştan ayrıcalıklara sahip değillerdir. İnsan olmak en büyük değerdir. Yine herkes, insan olması nedeniyle sevgi ve hoşgörüye layıktır. Aile, toplumsal hayatın belirgin bir örneği, bir modelidir. Dolayısıyla, ailedeki demokrasi alışkanlığının, toplumsal hayatı da demokratik hale getireceği söylenebilir.Demokrasi bir yaşama biçimi olduğu kadar aynı zamanda bir düşünce biçimidir. İnsan düşüncesine yerleşmediği sürece demokratik davranışlar hayata geçemez. Demokratik tutum ise eğitimle kazanılır. Demokrasiyi benimsemiş insanlar yetiştirilmek isteniyorsa, buna öncelikle demokratik değerlerin öğretilmesinden başlamak gerekir.Aile, demokratik davranışların öğrenilmesi ve uygulanması gereken bir ortamdır. Katılma, tartışma, açıklık, adalet, tarafsızlık, kendi kendine disiplin gibi demokratik değerler, yalnızca kitaplardan öğrenilmez gerçek ortamlarda yaşayarak öğrenilir. Aile bu gerçek ortamların ilki ve en önemlisidir. Bu ortamda anne-baba davranışlarının demokratik ya da baskıcı olması çocukların davranışlarını da bu yolda etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda bu etki doğrulanmaktadır. Buna göre demokrat anne-babaların çocukları duygusal olgunluk, toplumsal uyum, liderlik ve eğitimde başarı boyutlarında yüksek performanslara sahiptirler. Öte yandan bu araştırmalar zeka puanları açısından da demokratik aile ortamlarında yetişen çocukların diğerlerine göre belirgin bir farklılık ortaya koymaktadır. Eğitim ve aile ortamlarında antidemokratik yani baskıcı bir yetişkin tavrının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine değinenler de işin bu yönüne dikkat çekmişlerdir. Bunların başında Eflatun gelmektedir. Eflatun’a göre gençlerin içinde yetiştikleri sağlıksız toplum yapısı, tıpkı sağlığa zararlı bir mer’ ada (otlakta) günlük dozlarla alınan ve özümlenen bir suni zehirli ot gibidir. Bunlar farkına varılmaksızın insan (çocuk) kalbinin derinliklerinde dermansız zehir haline gelir. Kuzey Afrikalı Müslüman bilgin İbn-i Haldun ise baskının çocuk üzerindeki etkilerini şöyle yorumlar:Çocuğun ailede ve eğitim sürecinin değişik kademelerinde karşılaştığı olumsuz koşullar asabiyet (yaratıcılık, güç, kuvvet vs..) duygusunu zedelemektedir. Bu nedenledir ki, aile ve eğitim ortamlarında “asabiyet duygusu” zedelenen bireylerden oluşan toplum gerçekte tüm aktivitesini yitirmiş, yaratıcılıktan uzak bireyler toplumuna dönüşmeye daha yatkındır.
Açıklama:
oku var en iyi seçsene