Zarfları bulurmusunuz
Yangin yarım saatten beri devam ediyordu.Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine inanıyorlardı. Çünkü bir değerli kişinin türbesi vardı. Mümkün değil , o tutuşmazdı! Şiddetli bir kıble rüzgan esiyor, alevleri, kivilcımları saçan tahta parçalarını, türbenin üzerine altındaki evlerin çatılanna fırlatıyordu. Itfaiye böluğu, tulumbalar son gayretlerini sarf ediyorlardı. Polisler etrafı ablukaya almışlar, kaçırılan eşyanın yağmasına meydan vermiyorlardı. Çiroz Ahmet etrafına bir göz gezdirdi. Bu kaşarlanmış bir külhanbeyi idi. Onca yangin demek vurgun demekti. Ama mahalle çok fakirdi. Biliyordu ki, şu yanan zavallı kulübeciklerin içinde yatak yorgandan başka bir şey yoktu. Halbuki vurgunda adet "yükte hafif, pahada ağır şeyler"i bulmaktı. Allah belasını versin! Faydasız yangin! diye başını salladı. Ahali türbenin önüne toplanmıştı. -Buraya gelince söner! diyorlardı. Çiroz Ahmet , yeşil boyalı türbenin penceresine sokuldu. Kör bir kandilin hafifçe aydınlattığı sandukaya baktı. Başı ucunda iki büyük şamdan duruyordu. Sandukanın iki tarafında iki seccade yayılı idi. Açık rahlelerde büyük Kurani Kerimler yan gelmiş yatıyorlardı. Çiroz Ahmet