Cevap :

Cevap:

Şu Çılgın Türkler

20. yy.da dönemin büyük güçleri olan Emperyalist devletlere karşı yapılan mücadeleyi anlatan bu muhteşem roman Turgut ÖZAKMAN’ın çok büyük emeği ve uzun süreli çalışması ile Türk Tarihine kazandırılmış bir başyapıt. Kurtuluş Savaşını ve Milli mücadele ruhunu anlamak adına, NUTUK’TAN sonra her Türk’ün okuması gereken bir kitap. Çok fazla canlı tanık ile on yılı aşkın bir süre ile röportaj yapan ÖZAKMAN, canlı tanıkların yanı sıra yüzlerce tarihi belgeyi tarayarak, tarih kitaplarında henüz hiç yer almamış bilgilere yer vermiş. Kitabı okurken Atlarımızın mücadeleci ruhunu, tüm imkânsızlıklara karşı verilen mücadeleyi duyumsarken gözyaşlarıma hâkim olamadım. Görünen düşmanlar İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler, Yunanlılar… Birde buzdağının görünmeyen yüzünde; İstanbul Hükümeti (Vahdettin ve Damat Ferit Paşa kışkırtmaları),Hilafet ve Saltanat yanlısı din adamları, İngiliz, Amerikan, Fransız mandası isteyen Osmanlı aydınları (ki mücadeleyi anlamak bir yana Mustafa Kemal ile alay ediyor, halk ile dalga geçiyorlar.) Ankara Hükümeti ile birlikte gibi hareket eder görünüp, dış güçlerle gizli anlaşma yapanlar, farklı planlar kuranlar… Görüldüğü gibi düşman her yerden saldırırken, bir an olsun umutsuzluğa kapılmayan Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir lider kaç ulusun başına nasip olur?

Ne kadar şanslı bir ulus olduğumuzu görelim ve yakın tarihimizi iyi öğrenelim. Bu kitap yıllardır sıkılarak okuduğumuz tarih kitaplarının çok ötesinde. Tüm yaşanılanları bir film gibi gözler önüne seriyor. Mutlaka alıp okunmanızı tavsiye ediyor ve kitabın özeti ile sizleri baş başa bırakıyorum…

1918 Yazında tahta geçen 36.padişah VI. Mehmet Vahdettin tahtının geleceğini dönemin süper gücü olan İngiltere’ye bağlıyordu ve bir an önce yönetimi devralmalarını istiyordu. Tüm ordular terhis edilmişti. İngiltere ise bir tampon devlet olarak gördüğü Yunanistan’ı Osmanlı topraklarının varisçisi addetmişti. Yunan orduları Ege bölgesine geldi ve kanlı bir kıyım başladı. Yüzyıllardır devam eden barış sona erdi. Daha önce İtalyanlara vaat edilmiş olan İzmir Bölgesinin Yunanistan’a verileceği resmen açıklandı. Yunanistan’ın “Megae İdea ”hayali (Helen topraklarını tekrar kazanma) bu küçük devletin yayılmacı politikasını alevlendirdi ve akabinde Yunalılar İzmir’i işgal ettiler. Hasan Tahsin’in düşmana ilk kurşunu sıkması ile düşmana karşı verilecek olan amansız mücadele başlamış oluyordu. Mustafa Kemal 9.kol ordu komutanı olarak 19.Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktığında, Türk mücadelesini Times dergisi; Tüm cihan kuvvetlerine karşı bir milli mücadele ruhunu başlatmanın çocukça bir hayalden öteye geçemeyeceğine değinerek sayfalarında yer verdi. Adeta bu direnişi alaya aldı. Sadece yabancılar değildi bu direnişi hayalci bulan. Umudu Amerika’da, İngiltere de Fransa’da arayan dönemin aydınları büyük bir kibirle karşılarlar bu direnişi.

12 Ocak 1920 ‘de Ankara’nın baskısı ile Milli Ant ( Misak-ı Milli )kararlarını İstanbul Hükümeti kabul etti. Milli Ant’ın özü şuydu.”Bölünmez, bağımsız, çağdaş bir Türkiye.”

Vahdettin Sadrazamlığa Damat Ferit’i getirdi ve Milli Mücadelecilere isyancı gözüyle bakarak onları durdurmalarını istedi. Damat Ferit, Dürrizade Abdullah Efendiye bir fetva yayınlattırdı. Milli Mücadeleye katılanların günahkâr olduklarını, milliyetçileri öldürmenin caiz olduğunu yazdırdı ve bu fetvaları Ermeniler, Yunanlılar ve Hürriyet ve İtilaf partisinin adamları tarafından her yere dağıttırdı.

Birçok milletvekili ve subay İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya geldiler. Bu grubun arasında; Dr. Adnan ADIVAR, Halide Edip ADIVAR, Albay İsmet Bey, Yunus NADİ, Harbiye Nazırı Fevzi ÇAKMAK yer almaktaydı.

23 Nisan 1920 ‘de Türkiye Büyük Millet Meclisi, Son Osmanlı Mebuslar meclisinden katılan milletvekilleri ile birlikte açıldı ve Milli Antta belirlenen amaçları gerçekleştirmek üzere tüm gücüyle çalışmaya başladılar. Bu arada İstanbul Harp divanı Mustafa Kemal ve kadrosunu idama mahkûm etti. Vahidettin bu kararı hemen onayladı ve ayrıca Mustafa Kemal’in rütbesini yarbaylığa indirdi. Bununla da yetinmeyen İstanbul Hükümeti, Yunan Ordusunun ilerlemesi için hutbe okutturdu. Dua edilmesini istedi. Trakya, Balıkesir, Bursa, Uşak illerine kadar ilerleyen Yunanlılara açıkça destek verdi. “Yunanlıların ilerleyişi Hükümetimiz programına uygundur.”Denildi.(-Ne kadar talihsiz bir durum-)

İngiltere’nin bütün isteklerine boyun eğen İstanbul hükümeti, tarihte eşi benzeri görülmemiş maddeleri ile ün salmış SEVR anlaşmasını da kabul etti. Bu anlaşma ile özetle artık Türkiye, Türk hakları diye bir şey kalmayacak, bu büyük millet, İngiltere ne isterse onu yapacaktı. Anadolu toprakları, Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Ermenistan’a pay edilecek. Boğazlar ayrı bayrağı bulunan bir milletler komisyonunca idare edilecek. Kapitülasyonlar ağırlaştırılarak uygulamaya konulacaktır. Başkan Lloyd GEORGE “Türkler tarih sahnesinden siliyor diye üzülecek değiliz.” Açıklamasını yapar.(The Times 25.05.1920)

Bu sırada Doğu Cephesinde bulunan Kazım KARABEKİR Paşa, Ermenileri Doğuda yenilgiye uğratır. Sarıkamış ve Kars’ı geri alır. Artvin ve Gürcistan’ı barışçıl yolla geri alır. Dolayısı ile bir cephe kapanır ve Sovyetler Birliği ile bağlantı kurulur.

Batı Cephesinde ise Yunan Orduları, Bursa’dan Eskişehir’e doğru ilerlerken, Kuva-i Seyyehare adı verilen en kalabalık çetenin komutanı olan Çerkez Ethem, Türkiye Millet Meclisi’nin kurmak istediği düzenli orduya katılmak istemez ve ayaklanır. Henüz yeni kurulmakta olan Türk Ordusu bir taraftan Yunan ordusunu durdurmaya çalışırken diğer taraftan da Çerkez Ethem Ayaklanması ile uğraşır. Ne sayısı ne teçhizat bakımından yeterli olmayan Türk Ordusunun başarısız olmasını temenni edenler az değildir. Bütün bunlara rağmen Türk Ordusu Yunan Ordusu püskürtür. (6-11 Ocak I.İnönü Savaşı)

Ethem Yunanlılardan yardım ister ve Yunan Ordusuna tabi olur. (Görüldüğü gibi iç düşmanlar çoktur. Bir taraftan da içimizdeki hainler ile mücadele edilmektedir.) Bütün bunlara rağmen Yunan ordusunu bozguna uğratan Türk düzenli ordu birliklerine ve TBMM Hükümetine halkın güveni artar. Ankara da mecliste tartışmalara rağmen, anayasa şartnameleri onaylanır. Bunlardan bir tanesi doğrudan rejim ile ilgilidir. Her ne kadar saltanatçıları ve hilafet rejimleri savunucularını ürkütse de “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” Maddesi ile birlikte yeni ana yasa kabul edilir. Bu; Padişahın Allahın gölgesi olarak kabul edildiği, yüzyıllardır halkı kul olarak gören inancın yıkılması ve artık milletin kendi demokratik haklarını kazanarak yönetilmesi anlamına gelmektedir.

Sevr Anlaşmasını uygulamaya koymanın zor olacağını anlayan Batılı devletler, şartların biraz daha yumuşatılmasını sağlamak amacıyla Londra’da bir konferans düzenlemeye karar verdiler. Bu konferansa Ankara Hükümetini de çağırdılar.

Ethem ve ordusu İzmir’de Yunan ordusu lehine propagandalar yaparak, Batıya asla karşı koyulamayacağını düzenli teçhizatlı Yunan ordusu karşısında Türk ordusunun bir saat içinde bozguna uğrayacağını anlatmaya başladı.

Osmanlı Türk aydınlarından olan Ali Kemal’de Batı güçleri karşısında asla başarılı olamayacağımızı, imkânlar ve gidişat neticesinde bu güçlere karşı koymanın anlamsız olduğunu anlatan demeçler verir.

Bu sırada Londra’da bulunan dışişleri bakanı, Bekir Sami Bey, Fransızlarla barış yapılmasını sağlayacağını düşünerek gizli bir anlaşma imzalar. Ancak daha sonra bu anlaşma Ankara Hükümeti tarafından” Milli Ant” kararlarına aykırı bulunarak fesih edecektir.( Farklı fikirlerde olan bazı kişiler, sömürgeci devletlerle her fırsatta çıkarları doğrultusunda sinsice yakınlık gösterme amacındadır.)

Tüm bunlar olurken Sovyet Rusya ile Türklerin görüşmelerinden rahatsızlık duyan Lloyd GEORGE savaşmaya zaten çok hevesli olan Yunanlılara tam destek verdiğini açıklar. Rusya ile Moskova Dostluk Anlaşması imzalanır. Boğazların ve İstanbul’un güvende kalması için bu cephelerde Türk ordusuna silah ve cephane yardımı yapmayı ve yılda on milyon ruble vermeyi kabul eder. (Bu savaşında seyrini belirleyen önemli bir gelişme oldu.)Fakat Yunanlılar bu olumlu gelişmeyi engellemek, Karadeniz’den Türkiye’ye ulaştırılacak her türlü yardımı engellemek ve Karadeniz’i abluka altına almak amacıyla Karadeniz’e açılır. Böylece Londra Konferansı henüz sonuçlanmadan tarihin derin sularına gömülür.

Batı kanadında ilerlemekte olan Yunan orduna karşı, Türk Askerleri; kuzeyde İnönü cephesinde mevzilenilir. Eskişehir demir yolları tamir edilerek iki büyük topun hazırlanması ile birlikte beklemedikleri bir direnişle karşılaşan Yunan Ordusu büyük bir darbe alır. Süngüsü olmayanlar, tüfeklerinin dipçikleri ile silahı olmayanlar ellerindeki her şeyi ortaya koyarak savaşır. Öylesine savaşılır ki 3. Tümenin 3.kolordusunun tüm komutanları ölür. Komutanlar da canları pahasına ileri mevzilerde savaşır.

Her cephede canları pahasına, tüm güçlerini ortaya koyarak savaşmış bir milletin, azim ve kararlılığı ile kazandığı büyük bir savaştır KURTULUŞ SAVAŞI.

Kimlerle Savaşıldı?

Emperyalistlere karşı savaşarak; Türklerin hiçbir güce karşı boyun eğmeyeceğini, ispatlayarak, sömürgeci devlerin işgallerine karşı koydu.

İstanbul Hükümetine karşı savaşarak; Türklerin asla esaret pazarlığı yapan, ülkesinin geleceğini düşünmeyen bir hükümetin parçası olmayacağının göstergesi oldu.

Osmanlı Aydınlarına karşı savaşarak; Batı devletlerin hayranlığı içerisinde nemalanmaya çalışan, halkı aşağılayan zihniyete karşı koyarak milli benliğini yükseltti.

Cahil Çetelere karşı savaşarak; çıkarlarına ters düştüğünde, vatan bütünlüğünü hiçe sayarak saf değiştirebilen hainlere karşı koydu.

Din Simsarları ile savaşarak; dini politik ve kişisel çıkarlara alet eden zihniyete karşı koydu.

Çağdışı Teokratik rejiminin kulluk anlayışı altında yüzyıllardır ezilmiş olan halkın, uyanışının bir simgesi olmuş, BÜYÜK BİR ONUR MÜCADELESİDİR KURTULUŞ SAVAŞI.

Ne Mutlu Türküm diyene…

Ne mutlu vatanının, ecdadının kıymetli hatırasını unutmayan Türk evlatlarına…

Açıklama:

en iyi cevap yaparmisin