Cevap :
Cevap:
Sarı Sıcak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Sarı Sıcak Anadolu halkının yokluğa, açlığa, unutulmuşluğa karşı verdiği insanüstü mücadelenin hikayesidir. Pisliğin, sıcağın, sefaletin ortasında bir avuç insanın hayatla aralarındaki ince bağa sımsıkı sarılışlarının ve hayatta kalma çabalarının dramı yirmi iki hikayede dile getirilir.
"Kemal'in yazım stili yalın ve çarpıcı; köylülerin ağzından bütün insanlık adına konuşuyor."
- Publisher's Weekly, (A.B.D.)
"Korkunç bir duyarlık ve acımasız bir şiir."
- Observer, (İngiltere)
"Sadelik ve dürüstlükle anlatılan bu öyküler insanın belleğine kazınıyor."
- The Milwauke Journal, (A.B.D.)
"Yoksulluk, boş inanlar, sinekler, toz, ölümüne çalışma, uçsuz bucaksızlık, bitkinlik, yabanlık, yılmazlık. (...)
Çaresizlik doğan acıma ve duyarlığın evrensel boyutları."
- The Guardian, (İngiltere)
"Köylülerin sefaletini ve sosyal eşitsizliği dile getiren kitaplarıyla Yaşar Kemal, Türkiye'deki son üç kuşağı en derinden etkileyen yazar."
- Neue Zürcher Zeitung, (İsviçre)
Sarı Sıcak Alıntıları - Sözleri
"Tüm aile, evleri, çocukları, çiçekleri, karı koca, fışkıran bir sevgi, sonsuz bir mutluluk içindeydiler. Bu kapıdan geçen herkes bu büyük mutluluğun farkına hemen varır, içi sevgiyle dolardı. Yerler, evler, insanlar vardır. Şöyle bir bakarsan mutlulukla dolarsın."
Yüreğinin sesi gürültülü.
"Ne kadarcık ömrümüz var, aşağılanmış insanların alçak hüneriyle, dedikodusuyla vakit geçirecek."
Eğer bir insanda azıcık insanlık varsa yalan söylemez.
Ve bizler umutla doluyduk. Sıkıntılardan, acılardan sonra gelecek güzel günlerin, daha güzel olacağına inanıyorduk. Bu umutlar, bu hayaller benimdi.
"Durur öyle bakarmış." "Ciğer..." "Yüreği yanıyor fıkaranın." "Yürek..." "Anasız." "Anasız yavru yaşamaz..."
“Eğer bir insanda azıcık insanlık varsa yalan söylemez.
Uzun,çın çın öten bir gülüş...Bu gülüşte sevinçler aydınlıklar vardı.
“İnsan,” derim, “düşmanından bir şey isteyemez ki, dost tutar dostun elinden. Düşman tutamaz ki…”
"On yıldır veriyorum veriyorum,bitiremedim.Benim borç boyuna doğuruyor.Doğurmasa çoktan biterdi şimdiye...Veremem gayrı.Tak dedi.Şurama geldi.Hükümet gelse veremem!On yıldır...Her yıl bitti sanırım.Açılır sarı defter,her harman..."
Gözümüz yataklarda, içimizde özlem, rahat bir uyku özlemi..
Merhameti deniz kadar..
Gülse de,öfkelense de hep dudağının yanındaki kıvrım ağlamsı bir havayla kırışıyordu.
Ne kadarcık ömrümüz var, aşağılanmış insanların alçak hüneriyle, dedikodusuyla vakit geçirecek..
Sarı Sıcak İncelemesi
Yaşar Kemal’in birbirinden güzel öykülerinden oluşan kitabı. Bilhassa “Beyaz Pantolon, Kalemler,Pis Hikaye” öyküleri çok güzeldir. Yaşar Kemal zaten bütün eserlerinde genel olarak Anadolu insanının yoksulluğunu,ezilmişliğini,sefaletini anlatır. Adeta Çukurova yöresinde gezintiye çıkmış hisseder insan.Lafı dolandırmadan, süsleyip püslemeden tertemiz bir şekilde anlatır. Her hikayeden ayrı etkilenirsiniz. Ve herkesin söylediği gibi gerçekten kitabı yaşarsınız.Empatinizi olağanüstü hızda arttırır. Okumanız tavsiye edilir.
Yaşar Kemal-Sarı Sıcak: Sarı Sıcak, Yaşar Kemal'in hikayelerinden oluşan bir eser. Adını da kitabın içindeki ilk hikayeden alıyor. Şimdiye kadar Yaşar Kemal'den okuduğum kitapların ikisi efsaneydi. Biri de İstanbul'da geçiyordu. Bu yüzden Sarı Sıcak'ı okuduğumda Yaşar Kemal'den bahsederken sık sık adını andığımız Çukurova'yı daha iyi gördüm. Hikayelerden birinin içinde karakter çeltik tarlası yüzünden gelen sineklerden o kadar bıkmıştı ki kendini samanın içine atıyordu. O samanın içi nasıl serin, nasıl sığınılacak sarı bir liman... Çeltik tarlası nasıldır bilmiyorum ama o samanın, tarladan getirilen buğdayın ne kadar serin ve ferahlatıcı olduğunu iyi bilirim. Kitabın her bölümünde olduğu gibi o anda da karakterlerin yanında, samanın içindeydim. Yaşar Kemal bizi anlatıyor. Anlattığı hikâyelerde ben varım, sen varsın, biz varız. Anadolu insanını anlatıyor Yaşar Kemal. Şehirlere gidince unuttuğunuz bir Anadolu ruhu vardır belki içinizde. Yaşar Kemal bu kitabın içinde bulunan Bebek öyküsü için şunları söylemiş: "1948’de “Bebek” hikayesini yazmaya başladım. Yolda, bir gün, iki gün yürüyerek hikayeyi düşünüyor, sonra gelip düşündüklerimi kağıda geçiriyordum. Çoğu düşündüğüm parçaları da ezberliyordum. “Bebek”, uzun bir hikayedir ve Fransızcada çıkan ilk yazımdır. Güzin Dino çevirmişti onu. O zamanın saygın bir dergisinde çıkmıştı. O yıl, ben çalışırken, haftada iki üç gün de boş kalıyor, bu günlerde de durmadan yazıyordum. Çamlık bir tepenin üstüne çadırımı kurmuştum. Bir manav arkadaşımdan da bir masayla bir sandalye edinmiştim. Arzuhalcilikte kullandığım daktiloyu, kitaplarımı da, çadırın içine diktiğim, köylülerin at suladığı bir taş teknenin içine koymuştum. Yağmurlarda bu taş tekne benim kitaplarımı ve yazdıklarımı koruyordu. Birinci yazdığım “Bebek” hikayesini beğenmedim. İkinciyi, üçüncüyü hiç beğenmedim. Sanırım dokuz kez “Bebek” yazdım. Hepsi de başka başka hikayelerdi. Yazık ki, sonuncu yazdığım “Bebek” elimde. O zamanlar öteki sekiz hikayeyi yırttım. Şimdiki aklım olsaydı, hepsini saklar, bugünlerde de hepsini birden büyük bir kitap olaraktan yayımlardım." İnce Memed'i hâlâ okumadım. Sanırım bir gün düzenli ve kronolojik bir okuma yaptığımda okuyacağım. Şimdilik bekletiyorum. Benim "Anadolu aykırılığı" dediğim bir şey var. Bunu tarih etmek çok güç ancak bu Anadolu aykırılığını gösterebilirim. Fakir Baykurt'un Tırpan romanı buna çok güzel bir örnek. Aynı zamanda Tülay German'ın Burçak Tarlası parçasında da bu aykırılık var. Hissediyorum İnce Memed'i okuyunca da bunu göreceğim. Aslında kronolojik Türk edebiyatı okumaları yaparken ve henüz Tanzimat edebiyatındayken araya girdi Sarı Sıcak. Tanzimat döneminde bir soluklanma oldu benim için. Tabii bu uzun bir soluklanma oldu ne yazık ki. :) Yaşar Kemal'in bu öykülerinde bazen üzülüyor, bazen seviniyor, bazen kızıyorsunuz ama gün sonunda kitabın içindeki "Bu dünya güzel, alabildiğine tatlı!.." sözleri ile hayata bağlanıyorsunuz.