Sonbaharın başlarında esmeye başlayan poyraz,bir türlü dinmek bilmiyordu.Bazen kesilen, bazen güçlü bir adam gibi cüsse gösteren poyraz,sanki sonbahar ile arkadaştı. Hemde ayrılmayı göz ucuyla göstermeyen arkadaş.
Böyle şeyler yüz gösterirken,çoğu insan evindeydi.Çoğusu okula,işe gidiyordu.Ama ben en çok, genellikle öğle vaktine yakın evden çıkarak yol boyu düz yürüyen,mahallenin kara leke dediği adamı görüyordum. Kara leke,bu yol boyunca düz gidip bazen sola,bazen sağa dönüyordu.Soldan da,sağdan da gitse bir apartmana giriyor,akşam vakti çıkar çıkmaz Çamlık Kahvehanesi’ne giderdi.Sanki alışkanlık edinmişti.Bnede benim arkadaşlar çağırınca kahvehaneye gidiyor,masaya oturur oturmaz onu,herkese bakarken (çoğunlukla da boyu kısa olanlara) görüyordum.Sonra birden yumruğunu masaya vuruyor,etrafa korku salıyor,en sonunda da tezgaha girip kendi kahvesini veya çayını kendi yapıyordu.
O bu değilde,bazen de yücelleniyor,uzun uzun konuşuyordu.Ben pek bir şey anlamasam da, konuştuklarının felsefe hakkında olduğunu az çok anlayabiliyordum.Mesela bir gün konuşması yeterince anlaşılır ve garipti:
-Hepimiz her gün kahvemizi,çayımızı içmek için buraya geliriz de,hiç saate önem verir miyiz?Vermeyi çünkü hanımlarımız bizden korkuyor ve bize söz geçiremiyor.Bir de buradan bakarsak,yani mesela onlar da bize söz geçirse,ne olur?Hayat daha adil olur mu?Yani bilmem ama,önemli olan karınıza deği,çocuğunuza söz hakkı verebilmektir.Ama anlatsam da uzun olur,bir şey anlamazsınız.Hadi anladığınız kadar,benden bu kadar.
kısa metin örneği
kendim yazdım
öylesine