Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu içinde olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkûm,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların delirerek vücutlarından dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.
Mine Söğütün 'Deli Kadın Hikayeleri' adlı kitabında yaptığı böyle bir giriş var. Sizce burda pencerelerden kastı ne? Yani pencelereler neyi sembolize ediyor? Bunu açıklayabileceğiniz soyut veya somut bir kavram var mı?