Cevap :
Halit Ziya'nın roman ve hikâye tekniği son derece sağlamdır. Eserlerinde kişileri en çarpıcı yönleriyle tanıtır, konuları ilgi çekici bir nitelikle anlatır. En çok eleştirilen yönü dilidir. Yabancı sözcüklere, tamlamalara sıkça yer verir. Sanat özentisiyle cümleleri uzattıkça uzatır, şairane betimlemelerle konunun dışına çıkar. Romanlarıyla mensur şiirlerinde kullandığı süslü, sanatlı ve ağır dil, diğer eserlerinde sade bir Türkçeye bırakır.
Halit Ziya Uşaklıgil, Servet-i Fünûn nesrinin en büyük ustası, "artistik nesir"in kurucusudur. Alışılmış kuralların dışında yeni bir söz dizimiyle yazar, Fransız cümle yapısını aynen Türkçeye uygulamak başarısını gösterir.
Hayatının sonlarına doğru, yabancı sözcükleri bol bol kullanmadaki yanlış tutumunu anlamış, eserlerini yeni baskılarında sadeleştirme yoluna gitmiştir. Ünlü yazarın düz yazılarında Türkçenin anlatım gücünün arttığını, genişlediğini görürüz, ilkin dilimizin özleşmesine, sadeleşmesine karşı çıkarken ölümünden önceki yılları eserlerini sadeleştirmekle geçer. Fakat bunu gerçekleştirmeye sağlığı ve zamanı elvermez.
Halit Ziya, romancılığımızda bir aşamadır. Romanlarındaki teknik, anlatım, kişiler, duygusal ve düşünsel çözümlemeler sağlam gözlemlere dayanır. Titiz bir işçi, realist bir gözlemcidir. O, Tanzimat'tan Cumhuriyet'e uzanan romancılığımızın köprüsü, en güçlü Servet-i Fünûn temsilcisidir. Modern Türk romancılığının temel ilkelerini Batılı anlayışla saptar. Yaşadığı dönemin atmosferini, kendinden önceki romancılarımızın erişemediği ustalıkla yansıtır. Romlarının konusunu aydın çevrelerden seçer, konular genellikle İstanbul'da geçer.
Halit Ziya Uşaklıgil, romanlarında konularını aydın çevrelerden seçmesine karşın, hikâyelerinde çoğunlukla halkın arasına girmeye çalışır. Bu yüzden hikâyelerinde daha ulusal, daha yerli hava, daha bizim olan bir renklilik göze çarpar. Hikâyelerinde dil daha sade bir özgünlük gösterir. Hikâyelerin geçtiği yerlerin başında konaklarla köşkler, yalılarla tiyatro kulisleri, sokaklar, köyler, evlerle hastaneler gelir.
Halit Ziya, en başarılı roman ve öykülerini ustalık devresi sayılan Servet-i Fünûn devrinde vermiştir. Eserlerinde zaman zaman kusurlar da yer alır ancak her ne olursa olsun eserlerinin kurgu ve kompozisyonu sağlamdır. Öykü ve roman kişilerini, içinde yaşadığı toplumu gözlemleyerek seçer. Eserlerinin çoğunda tanığı olduğu ya da yaşadığı kimi durum ve olayların yansıması vardır."Mai ve Siyah" adlı romanı bu açıdan üzerinde durulması gereken bir eserdir. Bir neslin romanı olarak devrin basın-yayın tartışmalarına, edebiyat çevrelerindeki olaylara ve hayal ile gerçek arasında sıkışmış bireyin trajedilerine tanıklık eder. Yazarın bir dönem İzmir'de yaşaması, bu kentin edebiyata girmesine ve canlı tablolar hâlinde betimlenmesine olanak tanımıştır. Hatta denebilir ki Halit Ziya'nın dışında hiçbir yazar, İzmir'i böylesine ayrıntılı ve renkli anlatmamıştır.
Türk edebiyatında en başarılı mensur şiir örneklerini Halit Ziya vermiştir. Nesrin şiirleştiği, şiirin nesre dönüştürüldüğü bu türün gelişmesinde onun öncülüğü vardır. Onun mensur şiirlerinde duygu ile sanatın düz yazısal biçimde buluştuğunu görürüz.
1895'te yayımlanan "Mai ve Siyah" romanında aşk serüvenleri ikinci planda kalır. Şairler, gazeteciler, yazarlar, yayıncılar arasında geçen olaylar çerçevesinde o dönemin basın dünyasını anlatır.
Eserleri:
Roman: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Sefile Öykü: Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Küçük Fıkralar (3 Cilt), Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Sepette Bulunmuş, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyeleri Anı: Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye, Saray ve Ötesi Deneme: Fransız Edebiyatının Numune ve Tarihi, Hikâye ve Temaşa, Yunan Edebiyatı, Latin Edebiyatı, Alman Tarihi Edebiyatı, Fransız Tarihi Edebiyatı, Sanata Dair Oyun: Kâbus
Eselerinden Seçmeler:
Mai ve Siyah: Halit Ziya, "Mai ve Siyah" romanıyla Edebiyat-ı Cedîde'nin ideal şair tipini, o zamanki sanat dünyamızı yansıtmaya çalışır. Romanın kahramanı Ahmet Cemil; o dönemin edebiyat alemini, eskilik kavgalarını, çekişmeleri, hayallerle günlük yaşayışları, aşırı duygusallıklarla karamsar ruh çözümlemelerini süslü anlatımın büyülü atmosferinde okura sunar.
Ahmet Cemil, Mekteb-i Mülkiye'nin son sınıfına geçeceği yıl babasını kaybeder. Annesiyle kız kardeşini geçindirmek için çalışmak zorundadır. Tepebaşı Bahçesi'nde edebiyatçı arkadaşlarıyla otururken uzaktan mavi elmas yağmurunu andıran yıldızlara karşı, Ahmet Cemil geleceğin büyük bir şairi olacağını, zengin bir ailenin çocuğu olan arkadaşı Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşi Lamia'yla evleneceğini hayal eder. Ancak işler onun istediği gibi gitmez. Büyük sıkıntılar çeker. Sıkıntılar Ahmet Cemil'in yakasını bırakmaz ve hayalleri bir bir söner. İçişleri Bakanlığı'na başvurur, bir uzak ilçeye kaymakam olarak atanır. Annesini yanına alıp vapura biner. Gece karanlığında son defa İstanbul'u, mavi hayaller kurduğu Tepebaşı , Bahçesi'ni seyretmek ister. Simsiyahtır artık dünya.
Aşk-ı Memnu: 1925'te yayımlanan "Aşk-ı Memnu" ilk büyük Türk romanı kabul edilir. Sağlam bir kurgusu ve tekniği olan bu romanda, genç ve güzel bir kadının (Bihter), zengin ama yaşlı kocasına (Adnan Bey) sadık kalma kararına karşın, elinde olmaksızın yasak bir aşka sürüklenmesi, olayın psikolojik nedenleri; üzerinde de durularak gerçekçi bir yaklaşımla anlatılır. Romanda olay, kişiler arasındaki maddi ve manevi bağlantılarla ustaca örülmüş, hareket, betimleme ve ruh çözümlemeleri ölçülü ve dengeli olarak işlenmiştir.
Tags:İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. Babası halı tüccarı Halil Efendi, Uşak’tan İzmir’e göçmüş varlıklı bir ailedendi. Halit Ziya, o sırada İstanbul'a yerleşmiş olan Halil Efendi ile Behiye Hanım’ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Mahalle mektebindeki ilk eğitiminin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi’ne devam etti. 93 Harbi’nin başlaması ile Halil Efendi’nin işleri bozulunca[1] aile, İzmir’e yerleşti ve Halit Ziya öğrenimini İzmir Rüştiyesi’nde sürdürdü. Ardından İzmir'de Ermeni Katolik rahiplerinin çocukları için kurulmuş yatılı bir okula devam ederek Fransızcasını geliştirdi; Fransız edebiyatını yakından tanıdı. Fransızca çeviri denemeleri yaptıktan sonra henüz öğrenci iken ilk yazılarını yayımlamaya başladı. Önce İzmir çevresinde kendini tanıttı. Bazı edebi yazılarını İstanbul’da Hazine-i Evrak adlı önemli bir dergide “Mehmet Halid” adıyla yayımladı. Son sınıfta iken okuldan ayrıldı, babasının kâtibi olarak iş yaşamına başladı. Aynı yıl, Bıçakçızade Hakkı ve Tevfik Nevzat adlı arkadaşlarıyla “Nevruz” adlı bir dergi yayımlamaya girişti[1]. 10 sayı kadar yayın hayatında bulunan ve İzmir'in ilk edebiyat dergisi olan[1] bu dergide çeviri şiir ve hikâyeler, mensur şiirler, bilimsel yazılar yayımladı. Babasının yanındaki işi edebiyat merakı ile bağdaştıramadığından farklı bir iş aradı. İstanbul’a giderek hariciyeci olmak için başvurdu; başvurusu kabul edilmeyince İzmir’e döndü. İstanbul'da bulunduğu süre içinde Fransız edebiyat tarihi ile ilgili olarak uzun süredir yazmak istediği kitabı yazdı. Garbdan Şarka Seyyale-i Edebiye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi adlı kitabı 1885'te 84 sayfa olarak basıldı. Bu eser, onun basılan ilk kitabıdır ve Türkçede basılmış ilk Fransız edebiyatı tarihi olma özelliği taşır[1]. İzmir'e döndükten sonra İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca öğretmenliği yaptı, öğretmenliğe devam ederken Osmanlı Bankası’nda çalışmaya başladı. İzmir İdadisi'nin açılmasından sonra öğretmenliğe bu okulda devam etti; Fransızcanın yanısıra Türk edebiyatı dersleri verdi.