Cevap :

kavimler göçü ile istanbulun fethi arsındaki zamanı kapsar

____________

Ortaçağ felsefesi, klasik batı felsefesi tarihi ekseninde bakılacak olunursa, Antikçağ felsefesinin sonlarında belirginleşmeye başlayan din yönelimli ya da dinsel içerikli felsefe tarzının gelişmesi olarak gerçekleşir.Bu noktada belirgin bir özellik olarak felsefenin dinsel tartışmaların bir aracı durumuna gelmiş olduğu, genel Batı felsefesi tarihçilerinin ortak saptamasıdır.Sözkonusu olan din Hıristiyanlıktır. Ortaçağ boyunca dinsel öğretileri temellendirmek ya da dini dünya görüşüne kategorik bir temel sağlamak,felsefe yapma tarzının genel bir görünümü olmuştur.Hıristiyan dininin kendisine felsefe aracılığıyla bir açıklayıcılık sağlamaya, geçerliliğini ispatlamaya yöneldiğini görmekteyiz. Bu dönem boyunca inanç-bilgi-akıl-Tanrı ekseninde yürütülen tartışmaları görmekteyiz.Din ile felsefe ilişkisi bu dönem boyunca çatışmalı durumlarda gösterir; bazı din bilgeleri felsefenin dinden, Hıristiyanliktan uzak tutulmasi gerektiğini söyler ve buna çaba gösterir, buna karşılık başka bazıları inancın ve dinin temellendirilmesinde felsefenin gerek olduğunu söyler.

Peter Abaelardund Eloise

Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü meydana getirdiği kaotik ortamda kültürel ve düşünsel gelişmelerde bir bir kesintiye yol açmıştır.Antikçağda oluşan ve süregelen düşünsel gelişmelerden belirgin bir uzaklaşma ve bu gelişmelerin reddedilişi görülür.Din-felsefe ilişkisi bu ortamda grift bir görünüm sunar; bir yanda felsefe din içerisinde kaybolmuş gibi görünürken, bu kayboluş aynı zamanda felsefenin din içinde saklanmasını ve korunmasını getirir. Dinsel düşünce kendisini temelendirmek için felsefeyi muhafaza ederken, bilgi sevgisi olarak anlaşılan haliyle olmasa ve dini amaçlara hizmet için kullanılsa bile belirli bir ölcüde antikçağda şekillenen felsefi düşüncenin korunmasını sağlamıştır.Felsefe bu dönemde açıkca görünür olmasa bile içkin özelliklerini tamamen yitirmemiştir.Bu bağlamda, ortaçağ felsefesi, Kilise öğretileriyle varlığını sürdürmüş, fakat Rönesanstan itibaeren bilimsel ya da eleştirel düşünceye yönelmeye başlamıştır.Bu sözkonusu nitelikteki ortaçağ felsefesini Macit Gökberk "Hıristiyanlaştırılmış Antik Felsefe" olarak değerlendirmektedir. Belirtilmesi gereken başka bir nokta ise, bu felsefenin öteki dönemlerde görülen felsefe yapma tarzından farklı olarak statiknitelikte oluşudur.

Ortaçağ felsefesinde Arap felsefesinin ya da İslam felsefesinin etkisini de belirtmek gerekir.İslam felsefesi Batı düşüncesinde bu tür gelişmeler olurken, Antikçağ felsefesi ile irtibatlı olmuş, kaynakları çevirmiş, islama özgü iç tartışmalarda bu kavramsal ve yöntemsel araçları kullanmıştır.1200'lü yıllardan itibaren bu alandaki kaynaklar batı'ya yönelim gösterir, ki felsefe tarihcilerinin çoğu, Batı'daki din-felsefe ayrımlaşmasının hızlanmasında bu etkinin belirgin bir yeri olduğunu söylerler.İslam filozofları da benzer şekilde inancı antikçağ felsefesinden alınan kavramlarla temellendirmeye, akıl ve mantık yoluyla açıklık sağlamaya yönelirler. Bu yönelimle kutsal metinleri yorumlama, tevsir ve mantık ya da dil analizlerinin ortaya konulduğu görülür.Bu yaklaşım ortaçağ felsefesinin genel karakteristiğidir bir anlamda.Yorumsamacılık'ın kökleri ortaçağ felsefesine uzanır.Diğer ortaçağ filozofları gibi onlarda tanrı'dan hareket ederek, varlığa ve varoluşa, insan varlığına ve düşüncesine açıklık getirmeye çalışırlar.Bunlarla birlikte antikçağ düşüncesinin taşınması ve geliştirilmesi bakımından Farabi, İbni Rüşt, İbni Sina, İbni Arabi gibi filozofların Batı felsefesi üzerinde etkisi birçok bakımdan belirleyici olmuştur.

Ortaçağda felsefe gelenekleri