Eski günlerde yeryüzünün bir ülkesinde hiçbir şeyi olmayan bir ülkenin bir padişahı varmış. Bu padişahın bir hazinesi varmış. Atalardan kalan emanet bir kişinin, iki kişinin değil; bütün ulusun olduğundan herkes bu değerli emanetten kendine övünme payı çıkarırmış. Emaneti korumak için en uygun yer padişahın hazinesi olduğundan bu emanet de hazinede saklı dururmuş. Gel zaman git zaman, günlerden bir gün padişahın içine ulusun canları, kanları yoluna korudukları bu emanetin ne olduğunu anlamak isteği düşmüş. Bu isteğini yenememiş, bir gün hazine dairesine girmiş. Padişah kırk odanın kapısını açmış. Kırk birinci odaya girmiş. Sonra kırk kutu açmış. Kırk birinci kutuyu açarken heyecandan yüreği küt küt çarpıyormuş. Bir de kırk birinci kutuyu açıp baksın ki ne görsün: Yeryüzünde o zamana kadar görülmemiş bir mücevher. Padişah kendini tutamamış, içinden "Atalardan kalan bu kutsal emaneti ben kendime alırım. Kim nereden bilecek?" diye geçirmiş. Güneşten koparılmış bir parça gibi ışıl ışıl yanan kutsal emaneti cebine atmış. Atmış ama "Ya benim çaldığım anlaşılırsa..." diye de içine bir korku düşmüş. O zaman, "Ben bu pırıl pırıl yanan şeyi alır; onun yerine üstü yakut, sedef, zümrüt, inci, elmasla süslü bir platin koyarım; hiç kimse bu emaneti görmediğine göre günün birinde kutuyu açarlarsa kutsal emanetin çalındığını anlayamazlar." diye düşünmüş. Dediği gibi de yapmış.
Bu metinle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılmıştır.
B) Hareketli bir yaşam kesiti olaya bağlı olarak anlatılmıştır.
C) Merak ögesinin ağır bastığı bir anlatımla kaleme alınmıştır.
D) Metinde bir zaman akışı söz konusu olduğundan olaylar birbiri ardına anlatılmıştır.
Evet biraz uzun ama ben buldum sadece emin değilim o yüzden attım 7. sınıf anlatım biçimleri konusu yardımcı olur musunuz? ♡♡♡