Cevap :

Muhammed Alinin hayatını araştır

MLTM

 

 

- Hayrola sen niçin ağlıyorsun?

- Hiç sorma. Bugün yeğenini fena dövdüler. Yüzü gözü kan içinde kaldı.

Hamza’nın (r.a) tüyleri diken diken olmuştu.

Hiddetle sordu:

- Ebu Talip yok muydu?

- Hayır. Hayvanlarını kıra götürmüştü o.

- Peki ya Abbas?

- O kurtarmak için çok uğraştı ama...

- Ya Ebu Leheb o neredeydi?

- O onlardan bin beterdi. “Öldürün şu yalancı sihirbazı!” diyerek öbürlerini kışkırtıyordu.

hz.Hamza önündeki yemeği bir tarafa itip fırladı ayağa.

Zırhını giyerken;

- Bunun intikamını almadıkça yiyip içmek bana haram olsun! dedi.

Yayını alıp atladı atına.

Ve yel gibi koşturdu küheylanı.

Az sonra Kâbe-i şerife varmıştı bile.

Müşrikler onu uzaktan görünce büyük korkuya kapılıp;

- Eğer önce bizi selamlar sonra tavafa giderse korkacak bir şey yok. Ama ilkin tavafa yönelirse o zaman yandık. Öç almaya gelmiştir mutlaka dediler.

Korkmakta haklıydılar.

Nitekim hz.Hamza(r.a) yanlarından hışımla geçip önce tavafını yaptı.

Sonra dağ gibi heybetiyle gelip dikildi önlerinde.

Ve gök gürler gibi haykırdı:

- Bre alçaklar! Yeğenime o ezayı yapan hanginizse çıksın ortaya!

Kimsede çıt yoktu.

Ebu Cehil;

- Ben yaptım ya Hamza! dedi.

Suçu üstüne aldı hemen.

Hamza (r.a) bir sıçrayışta atından indi.

Ve yaklaşıp elindeki yayı var kuvvetiyle kâfirin başına çaldı.

Bir daha bir daha...

Bir yandan da bağırıyordu:

- Seni alçak rezil! Böyle şerefli bir insana bunu nasıl yaptın?!

Koca kâfir kanlar içinde yere yıkıldı.

hz.Hamza (r.a)döndü ötekilere.

- Korkaklar! Yeğenimin dedikleri suçsa işte ben de Onun dinindeyim ve işte karşınızdayım.

Haydi yapın yapacağınızı!

Kimseden çıt çıkmadı yine.

hz.Hamza (r.a) atına atlayıp Efendimiz aleyhisselamı bulmak üzere hızla uzaklaştı oradan.

Allah’ın Resulü tenha bir yerde yüzünü Kâbe’ye dönmüş düşünceli bir halde oturuyordu ki Hamza’nın sessizce yanına yaklaştığını görüp buyurdular ki:

- Terk et bu kimseyi ki ne babası vardır şu dünyada ne amcası. Ne kardeşi ne arkadaşı ne de bir destekçisi vardır.

Sesi hüzün yüklüydü.

hz.Hamza şefkatli bir ses tonuyla;

- Ey yeğenim! Sana o muameleyi yapan Ebu Cehili vurup kana boyadım.

İntikamını aldım. Üzülme sevin! dedi.

Efendimiz aleyhisselam;

- Ey amca! bütün müşrikleri katletsen bile “kelime-i şehadet”i söylemedikçe sevinemem buyurdu.

hz. Hamza sordu:

- Seni nasıl sevindirebilirim?

- Müslüman olmakla. İman edip vücudunu Cehennem ateşinden kurtarman bana her şeyden daha sevgilidir.

- Gökten sana bir kelam inmiş. Kimden öğrendin onları?

- Hiç kimseden. Onlar Rabbimin sözleri.

- Onlardan bana biraz okur musun?

Efendimiz aleyhisselam;

- Peki buyurup Ha-mim suresinden birkaç âyet okudular.

Hamza pürdikkat dinledikten sonra sordu:

- Yani senin Rabbin “La ilahe illallah” diyenleri affediyor öyle mi?

- Evet.

- Peki biraz daha okur musun?

Taha suresinden okudular bu defa.

Mealen; “Yerde gökte ve ikisi arasında olanlar ve yerin altındakiler hepsi Onundur” âyetini dinleyince çok duygulandı.

- Yerde ve gökte olanların tamamı senin Rabbinin midir?

- Elbette.

- Hayret bizim Mekke’de binbeşyüz kadar putumuz var. Ama hiçbirinin tek karış toprağa hükmü geçmez diye mırıldandı.

Sonra da;

- Bu gece düşüneyim. Yarın gelir iman ederim deyip ayrıldı.

hz.Hamza’nın kalbi o gece meyletti İslam’a.

İman etmek için sabahı zor bekledi.

Ortalık ışıyınca gelip çaldı kapıyı.

Efendimiz aleyhisselam onu içeri alıp sordular:

- Ey amca kararın nedir?

- İnandım en ufak tereddüdüm kalmadı dedi.

Ve getirdi “Kelime-i şehadet”i.

O artık hazret-i Hamza idi

“radıyallahü teâlâ anh”.

alıntı