Cevap :
ateş ve suyun aşkı
ates bir gun görmus suyu yuce daglarin ardinda sevdalanmis
onun deli dalgalarina...hircin hircin kayalara vurusuna, yuregindeki duruluga...
demiski suya;gel sevdalim ol hayatima anlam veren mucizem ol, su dayanamamis
atesin gözlerindeki sicakliga al demis yuregim sana armagan...
sonra, sarilmis atesle su birbirlerine sikica kopmamacasina...
zamanla su buhar ates kul olmaya baslamis...
ya aski yok olacakmis yada kendisi...
bastan alinlarina yazilan kaderide yuregindeki aci kederide alip gitmis uzak diyarlara su...
ates kizmis yakmais ormanlari...aramis suyu gunler, geceler, diyarlar boyu...
birgun gelmis suya varmis yolu...bakmis o duru gözlerine suyun biraz hircin ve biraz kirgin...
ve o an anlamis askin bazen gitmek oldugunu ama gitmenin yitirmek olmadigini..
o gunden sonra ates sudan, su atesten kacar olmus...
atesin yuregini sadece SU,suyun yuregini sadece ATEŞ alir olmus...
GÜL YAPRAĞI
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı