Cevap :
1936 yılında kaybettiğimiz Mehmed Akif Ersoy, ölümünden sonra bile, hâlâ yeri doldurulamamış edebiyatçılarımızdandır.
Dînî bütünlüğü, İslâm felsefesi bakımından görüşü, ve hepsinin üzerinde edebî şahsiyeti ve şâirliği, onu kal bimizde ebediyete kadar yaşatacaktır.
Hele, her dalgalanışında, varlığımızı bütün dünya ya dalga dalga ilân eden bayrağımızın kanat seslerine uyarak, hep bir ağızdan söylediğimiz “İstiklâl Marşı”, onun ruhuna, kalbimizden koparak ulaşan bir fatiha gibidir.
Mehmet Akif'in "Safahat" adlı kitabının defalarsa basılması Türk halkının bu ölümsüz edibimize karşı gösterdiği kıymet bilirliğin bir örneğidir.
Ve o, mübarek şehitleri o kadar semâlara yükseltmiştir ki, “Çanakkale” şiirinde:
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın!”
mısraları ile şâheserler ibdâ etmiştir.
Nihayet Mehmed Âkif, bağımsızlık güneşinin daha ufukların arkasında bulunduğu o karanlık, o korkunç günlerimizde bile, kurtuluşumuza karşı duyduğu o imanlı inancını şu sözleriyle “İSTİKLÂL MARŞI”mızda hay kırmıştır:
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
Mehmed Âkif, o güneşin doğduğunu, vatanımızın kurtuluşunu görmek mutluluğuna ulaşarak, gözlerini hayata kapamıştır.