Cevap :

Olmayan Ülke” bir ütopya aslında. Güzel umutlarımızın, renkli hayallerimizin, tatlı düşlerimizin ürünü olan bir yer. Savaşın, şiddetin, sömürünün, nefretin ve öfkenin olmadığı bir yer. Olmayan Ülke ismini ben bulmadım. Peter Pan’ı okuyanlar, orada da “Olmayan Ülke”den bahsedildiğini bilirler. Bizim “Olmayan Ülkemiz” farklı bir yerde de olsa, Peter Pan’ı yaratan James Matthew Barrie’ye bu isimden dolayı saygımızı sunmak bir yazarlık borcu. (Kitabın önsözünden)

Ahmet Ümit’in çocuklar için yazdığı kitaplardan ikincisi Olmayan Ülke. Kitabın önsözünde Masal Masal İçinde ile başlayan masal yazma serüveninin gerekçelerini açıklamaya çalıştığını dile getiriyor. Olmayan Ülke’yi yazma gerekçesini önsözde anlatmaya çalıştığını söyleyen Ahmet Ümit, “… öteden beri masal dinlemeyi, masal okumayı, masal düşlemeyi sevmişimdir.” diyerek masalları neden yazdığını bir kez daha ortaya koyuyor.

“İnsanlarla büyücüler arasındaki savaşların sonuncusu, yeryüzünün en güzel köşelerinden biri olan Gün Ovası’nda insanların kurduğu Akıl Ülkesi’nin topraklarında yaşanmış. Haftalarca süren savaşın sonunda Akıl Ülkesi’nin Padişah’ı, Hayal Ülkesi’nin Büyücü Kralı’nı yenmiş. Kralları ölen büyücüler Ay Dağları’nın arkasındaki Hayal Ülkesi’ne çekilmişler…” (Kitabın arka kapağından)

İllüstrasyonları Murat Bingöl imzası taşıyan masal oldukça bilinen bir konuyu işliyor. Birbirine düşman iki ülke olan Akıl Ülkesi ile Hayal Ülkesi’nin prens ve prensesi arasındaki aşkı ve aşkın zorluklarını anlatan yapıt, olağanüstü kurgusuyla her yaştan okurun dikkatini çekecektir.

“Olmayan Ülke

Bir varmış bir yokmuş, yeryüzünde varlık çokmuş. Uçanı, kaçanı, yüzeni, sürüneni, toprakta biteni, denizde boy vereni, dağda açanı, vadide büyüyeni, tüylüsü, pullusu, zırhlısı, kapaklısı, kanatlısı, hörgüçlüsü, iki ayaklısı, kırk ayaklısı, iri yarısı, minicik olanı; renk renk, boy boy, çeşit çeşit, soy soy milyonlarca farklı varlık, farklı yaratık varmış. Ama bu yaratıkların arasında en zeki olanları sadece insanlarla büyücülermiş. Zeki olmasına zekilermiş, ama içleri nefret doluymuş, öfke doluymuş, kendilerinden başka kimseyi sevmezlermiş. İçlerinden sadece iki tanesi, büyücü Rüzgâr ile insan kızı Su sevmeyi biliyormuş. Onlar sevmeyi bildikleri için, yeryüzü de onları sevmiş; Venüs, ışığıyla yollarını aydınlatmış, onlara daha önce hiç var olmayan bir ülkenin kapılarını açmış. Onlara mutluluğun tek yasa olduğu bir hayat bağışlamış. Böylece insanlarla büyücülerin karışımından oluşan yeni bir canlı türü doğmuş. Onlar iyiliğe görev gereği değil, cennete gitmek için de değil, cehennemde yanmamak için de değil, başkasına hoş görünmek için hiç değil, içlerinden geldiği için yaparlarmış. İyilik, doğruluk ve güzellik onların var oluş biçimiymiş. Bu yüzden onların dilinde; savaş, açlık, nefret, öfke, sömürü, öldürmek, yani kötülüğü simgeleyen kelimeler hiçbir zaman yer almamış. Böylece büyücü Rüzgâr ile insan kızı Su, yeryüzüne yepyeni bir uygarlık armağan etmiş.”