Cevap :

İnsanlar, yaradılışları gereği işbirliği yapmak, çevresindeki olayları ve nesneleri anlayıp ifade etmeye çalışmak ve düşüncelerini paylaşıp kendini ifade etmek için bir anlaşma aracının gerekliliğini hissetmişlerdir. Bu arayışın sonucunda, bir iletişim aracı olarak ta “dil” ortaya çıkmıştır. Dil, toplumların ihtiyaçlarından doğmuştur

 

Doğal süreç içerisinde oluşan diller toplum ürünleridir. Toplumu oluşturan bireylerin düşünme, görme ve varlık dünyası ile karşılıklı ilişkilerinde “dil oluşturma becerileri” oluşmuştur. Dili oluşturan bireyler kültürlerini, inanç yapılarını, gelenek ve göreneklerini, yaşayış biçimlerini ve bunun gibi bütün toplumsal değerlerini dillerine yansıtmışlardır.

 

Dil, insanın vazgeçilmez, ayrılmaz, bölünmez, parçalanmaz bir unsurudur. Dil, insanla birlikte meydana gelen, insanla birlikte var olan bir varlık alanıdır. Aynı zamanda dil, tarihi varlık ala­nının kurucusudur. Hiçbir dil kendiliğinden meydana gelmemiştir. Nasıl insan kendi tarihi­nin bir ürünü ise, kendi kültürünün geçmişten geleceğe uza­nan bir bağlantısı ise, dil de tarihin ve geçmiş kültürün bir ürü­nüdür. Bir topluma toplum ve ulusa ulus kimliğini veren de dilidir. Toplumlar ve uluslar,  dilin eseridirler.

 

Kültü­rün bütün unsurları da dilin varlığı ile bütünleşmek, birleşmek suretiyle bir değer taşır. Bu yaklaşımla dil insa­nı, toplumu, en gelişmiş şekliyle milleti meydana getiren ve bütün bunlarda dünü-bugüne-yarına bağlayan bir temeldir. Dil ol­mazsa insandan,  toplumdan, milletten ve millet­ler ailesinden söz edilemez.