Cevap :

Abdülhak Hamit Tarhan, kendisinden önceki ozanlarda görülmeyen biçimde
“ben”i işleyerek, şiire “birey”in bakış açısını getirdi. Doğayı nesnel olarak değil, öznel
açıdan gören bu bireysel bakış açısı, dış dünyayı algılar ve yorumlarken, ozanın iç
dünyasını dışavurmada bir araç oldu. İşlediği konular da, babasının ve eşi Fatma
Hanım’ın ölümlerinin bilinçaltına işlediği ölüm duygusuyla doğadır. Doğaya da ölüm
konusunda olduğu gibi metafiziksel açıdan yaklaşan Abdülhak Hamit Tarhan’ın
şiirinde, günlük yaşamdaki trajik çatışmalar, yaşama başkaldırma, dinselliği sorgulama
ve bireysel acılar gibi konular işlenirken, ölüm duygusundan kaynaklanan bu
metafizik bakış açısı egemendir. Abdülhak Hamit Tarhan’ın devinim içindeki doğayı
da şiire sokması bir yenilik oldu.
Ancak, doğayı ya da kırsal yaşamı gerçekçi çizgileriyle vermekten çok, bir
hayranlık duygusu eşliğinde çoğu kez metafizik yorumlamalarla betimledi.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın şiirde yeni kompozisyonlar geliştirmesine karşın, bu
konuda estetik bir tutarlığa ulaştığını söylemek güçtür. “Üslubum yok, üsluplarım var”
diyerek, bu arayışı, bir kural biçimine getirdi. Bu nedenle çoğu zaman, zengin imge
yeteneğini estetik bir düzende kullanamayarak uyaklara bağımlı bir şiir düzeni kurdu.
Dil bakımından da yalın ve ağdalı Osmanlıca dizeleri bir arada kullandı.
Abdülhak Hamit Tarhan’ın oyunları, kendisinin de belirttiği gibi, oynanmak için
değil okunmak için yazıl