Cevap :

Dünyaya geldiğinde güçsüz ve korunmasız olan insan zamanla sahip olduğu yetilerikullanmayı öğrenir ve böylece de içinde bulunduğu dünyayı kendi yaşayabileceği bir alanolarak düzenler. Sahip olduğu akıl sayesinde birçok şey üreten, geliştiren ve keşfeden insankendi cinsinden olanlarla iletişimde bulunmak için dil denen varlığı kullanır. Fakat dil, basit bir iletişim aracı da değildir, bundan çok daha fazla bir şeydir. Dil, insanın dünyada sahipolduğu şeylerden birisidir kuşkusuz ama, belki de insanın bir dünyaya sahip olmasında enönemli etkenlerden birisidir.İnsan kendi hayatını kurarken doğada var olan nesneler üzerinde düşündüğü gibi kendisahip olduğu şeyler üzerinde de düşünmüş ve böylece de kendi sınırlarını anlamaya veanlamlandırmaya çalışmıştır. İnsanın sahip olduğu ve üzerinde düşündüğü şeylerden birisidedildir. Dilin kaynağının ne olduğu, dil ile düşünce arasında nasıl bir ilişki olduğu sorularıinsan zihnini sürekli olarak meşgul etmiştir.Dilin kökeni, olup biteni açıklama denemelerinin en eski formlarından olanmitolojilerden başlayarak, insanların üzerinde durduğu bir alan olmuştur. Doğal dillerinçeşitliliği içerisinde “

dil yetisi ” olarak adlandırılan kapasitemizin ne olduğu ve hangi gelişim basamaklarından geçerek günümüzdeki konumuna ulaştığı ile ilgili sorular birçok farklıyaklaşım veya teori tarafından incelenmiş ve açıklanmak istenmiştir. İnsanoğlunun dilinkökeni üzerinde yüzyıllar boyunca kafa yormasıyla lengüistik denen alan doğmuş, bununla dakalmayıp dil modern felsefenin başlı başına bir konusu olmuştur.Dilin kökenine ve dil yetisine dair yapılan açıklamaları şu şekilde gruplandırabiliriz:mitolojik/teolojik teori, spekülatif/taklit teorisi, kültürel/antropolojik teori, emprist teori,rasyonalist teori ve evrimsel teori.