Cevap :
Mensur eserleri manzum hâle getirme çalıĢmaları dinî, tasavvufî ve ahlakî konuların
yanında fennî mevzularda da kendini gösterir. Kaynaklara bakıldığında bu çalıĢmaların klasik
edebiyatımızdaki ilk örneklerine 15. yüzyılda rastlanmaktadır.
Dikkate alınması gereken bir diğer husus da telif, tercüme ya da nazma çekme yoluyla
oluĢturulan manzum öğretici eserlerin diğer Türk Ģiveleriyle, özellikle Çağatay Türkçesiyle de
yazılmıĢ olabileceğidir.
5
Nitekim, ileride izah edileceği üzere Çağatay edebiyatı Ģairlerinden
Bâbür’ün bu Ģekilde vücuda getirdiği bir eseri mevcuttur.
Ayrıca bazı öğretici manzum eserler, dinî birtakım suallere âlimler tarafından verilen
cevapların aynı ortamda bulunan Ģairlerce nazma aktarılmasıyla kaleme alınmıĢtır. Bu eserlerin
temelinde yine mensur ifade söz konusudur; ancak bilgiler nesir olarak metne dönüĢtürülmemiĢ,
çoğu kez hocalarının isteğiyle nazma istidadı olan talebeler vesilesiyle doğrudan manzum hâle
getirilmiĢtir. Bu Ģekilde vücut bulan manzum eserlerin de konuyla ilgili olduğu düĢünülebilir.
Nazma aktarma çalıĢmalarının bazen mensur eserin müellifi tarafından yapıldığı, bazen de
baĢka bir Ģair tarafından gerçekleĢtirildiği görülmektedir. Her iki Ģekilde de Ģairler, amaçlarının
sanat kaygısından ziyade insanların istifadesini kolaylaĢtırmak olduğunu dile getirmiĢlerdir.
Örneğin, Birgivî’nin “Vasiyet-nâmesi”ni nazma aktaran Bahtî, eserinin “sebeb-i telif” bölümünde
“Birgivî‟nin mensur olan risalesini çocuklara okuttuğunu, ezberlettiğini ancak mensur olarak
ezberlenmesinin güç olduğunu görmesi sebebiyle ezberletmekten vazgeçtiğini, bunun üzerine ezber
işini kolaylaştırmak için kendisinin eseri nazmettiğini şu beyitlerle anlatır:
Anı ne┘r olma╜-ıla l○ki ╒ıby│n
Çekerlerdi ta┐ab ┤ıf╚ında ey c│n