Cevap :

Aydınlanma çağı, insanlık tarihinde akıl ve düşüncenin bireyin en güçlü hususiyetleri olarak birleşmiş bir biçimde, dünyanın ve toplumun metafiziğe ve dine dayalı idrakine bağlı geleneksel toplum ve bilgi yapılarının ortadan kalkmasını ifade eder[1]

Aydınlanma, insanlığı, eleştirel aklın kullanılmasıyla mitten, batıl inançtan, gizemli güçlere ve doğa güçlerine tabi olmaktan kurtarmayı amaçlar.[2] Bu sayede insanın dünyadaki konumu, harici bir otoriteye değil, fakat kendi özgür akli etkinliğine dayalı bir hale gelmiştir.[3] Aydınlanma ruhu, bireyin eğitimini, onu hem ailesinin hem de bizzat kendi tutkularının dayattığı, dar, akılcı olmayan görüşten kurtarıp, akılcı bilgiye ve aklın eylemini örgütleyen bir topluma katılmaya açılmasını sağlayan bir disiplindir.[4] Bu hareketi oluşturan ve içinde yer alan düşünürler, başlıca "aklın önemi", "dini, siyasi yapıyı ve sosyal düzeni eleştirmek", "düşünce ve ifade özgürlüğü", "bilimin üstünlüğü", "ilerleme", "hümanizm" gibi değerlerden oluşan bir  yaşam biçimini gerçekleştirmeyi amaç edinmişlerdir.

Aydınlanma Bacon, Hobbes ve Locke’un deneyselciliğiyle ilk olarak İngiltere’de başlamış ve daha sonra J. Toland ve M.Tindol’ın doğalcılığıyla dinsel bir renk almıştır. Fransa’da ise geçmişin, yönetimin ve dinin radikal eleştirisi yapılmış; Descartes, Spinoza, Boyle, Montesquieu, Voltaire ve Rousseau Aydınlanmanın öncüleri olmuşlardır. Almanya’da ise Aydınlanma hareketi Leibniz tarafından başlatılmış, Gratius, Thomasius, Wolff, Lessing, Herder ve Kant gibi düşünürlerce yürütülmüştür. On sekizinci yüzyılda birçok filozof ve fakat bir aydınlanma vardır. Filozofları birleştiren ve bir arada gösteren program, sekülarizm ve insanlık, kozmopolitanlık ve bir yığın formlarda ortaya çıkan hürriyet programıdır.

Aydınlanma, Batı siyaset düşüncesinde önemli sosyo-politik değişim ve dönüşümlerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Aydınlanma dönemi düşünürleri, toplumdaki kusurları ve bozuklukları düzeltmeye; iyilik, adalet ve bilimsel bilgi anlayışını yayarak toplumun ahlakını ve yaşayış tarzını değiştirmeye çalışmışlardır. Aydınlanmanın temelinde yatan fikir, bilinçli olmanın toplumda kesin rol oynadığı, insanların bilgisizliğinin ve kendi tabiatlarını anlama gücünden yoksun oluşlarının sosyal kötülüklerin nedeni olduğu şeklindeki idealist fikirdir.[5]

Kamuran Birand tarafından Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimatta Tesirleri adıyla kaleme alınan eser, Türk düşünce tarihinde yaklaşık olarak 200 yıldan beri tartışılan ve Osmanlı Devleti’nin kötü gidişatını bir takım düzenlemeler ve ıslahatlarla durdurma çabalarının hakim olduğu ve Tanzimat Fermanı ile birlikte bu çabaların resmiyet kazandığı bir döneme, Aydınlanma dönemi düşüncelerinin etkilerini ortaya koymak açısından ilgi çekicidir.

Birand, Tanzimat dönemindeki aydınlanma etkilerinin izini sürerken meseleyi üç kısımda değerlendirmiş, önce Tanzimat ve Batı Dünyasını ortaya koymuş, daha sonra Cevdet Paşa, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi dönemin etkili isimlerinin fikirleri çerçevesinde Tanzimat dönemindeki devlet düşüncesini ele almış ve sonuç bölümünde, meselenin bir hülasasını vermiştir.

Yazar, Aydınlanma dönemi Avrupası’ndan en çok etkilenen ve bu etkileri yazdığı makalelere yansıtan ve devlet felsefesi ile alakalı olarak görüşlerini yoğun bir biçimde dile getiren Namık Kemal’e ve Batı etkisindeki yeni devlet anlayışını reddeden ve eski değerlerin ve anlayışların üstünlüğüne inanan Ahmet Cevdet Paşa’ya kitabında daha fazla yer ayırmıştır.[6] Bu iki isme daha fazla yer verilmesinin sebebi, ileri sürdükleri görüşlerin öneminden ve derli toplu oluşlarından kaynaklanmaktadır.