Cevap :
Birbirleriyle yakından ilgili bu sorunların, bugün de kesinlikle aydınlatılabildiğini söyleyecek durumda değiliz. Ancak bugüne değin birtakım ilerlemeler olmuş, ilgi çekici yargılara varılmış, varsayımlar ileri sürülmüştür. Biz, bütün bunların aydınlatabildikleri noktaları, kabul edilebilecek yönlerini belirteceğiz.
Şurasını özellikle belli etmek gereklidir ki, konumuzun kesinlikle açıklığa kavuşmasını güçleştiren, hatta bunu zaman zaman olanak dışı bir duruma getiren gerçeklerden biri, yazıma ve elimizdeki en eski yazılı belgelerin, çok yeni bir evreye ait olması, insanlık tarihinin ancak çok yakın bir evresini aydınlatabilecek durumda bulunmasıdır, örneğin en eski belgeler sayılan, Sümercenin yazılı metinleri, bundan ancak 5500 yıl öncesine kadar uzanmakta, Türkçenin en eski ürünleri -bir çok dilden daha eski olmalarına karşın- ancak M.S. VII.-VIII. yüzyıla kadar gitmektedir. Halbuki yapılan en son araştırmalar, ilk insanların bundan 1 milyon yıl kadar önce yaşadıklarını ortaya koymaktadır.
Dil ile düşünce organı olan insan beyni destekleşe oluşmuş olmalıdır. Öyle ki sonuçta dil düşünmenin de bir vasıtası olmuştur. Ana dilimizden cümleler kurarak düşünürüz. Bunları dile getirdiğimizde adına konuşma deriz. Dil olmasa düşünce ve duygu da gelişmezdi, insan topluluğu ilerlemez, bir medeniyet oluşturamazdı. Yine insanoğluna bahşedilen din hayatı ile sanat hayatı da dil temeli üzerine kurulmuşlardır