Cevap :

Kızının titrek mum ışığındaki yüzü, huzurlu zamanlarını anımsattı babaya. Hafifçe açılan battaniyesini gerisin geriye örttü. Masal mumunu söndürüp, mumla beraber odadan çıktı. Mumu, dikkatlice bir dolmakalem kutusuna koydu. Kutunun açılış yeri, iki küçük çıkıntıdan oluşuyordu. Çıkıntının birinde ip bağlıydı. Diğer çıkıntıya o ipi sararak kapanıyordu kutu zaten. Kırmızı bir mumu, kapattığı kutunun ipinin üstüne damlatmaya başladı. Yeterli bulduğu bir anda, kendisi için yaptırdığı mührü bastı. Anlattığı masalı, el yazısıyla kopya edip zarfa koydu. Ama tek fark, bu yazıda bir derkenar da vardı.

Derkenar:

İlerde; anlattığım bu masalı unutman korkusuyla, bir de senin için yazıya aktardım. Belki bir gün anlatacağın birileri olur. Ve sakın unutma! Arada sırada benim gibi espriler yap ki aile mirasımız solup gitmesin. Annene iyi bak…

Zarfı da büyük bir titizlikle mühürledi. Çalışma masasının üst çekmecesine koydu. Ardından telefona yöneldi. Kalbini sıkıştıran korkuyu yendikten sonra ezberindeki numarayı tuşladı. Genel telefon konuşmaları yapmak istemiyordu.

-          Kızımız uyudu. Artık gelebilirsin. Bende on dakika içinde çıkarım zaten. Masanın çekmecesinde bir zarfla dolma kalem kutusu var. İkisi de mühürlü. Artık anlayabileceği yaşa geldiğinde ona bunları ver. Allah ısmarladık.

Karşısındakinin konuşmasını dinlemeden telefonu kapattı. Yoksa dayanamazdı hiçbir şeye. Zaten ayrıldıklarından beridir kızı kendisinde kalıyordu. Evi onlara bırakacaktı. Artık hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Zaten kızının bu zamana kadar yanında kalmasını ev sayesinde sağlamıştı. Sokağa attı adımını; karanlık yol, tepeye doğru aydınlanıyordu. Yanına hiçbir şey de almamıştı zaten. Aydınlık tepede, masaldaki gibi bir yaratık bekliyordu. Bakmaya doyamayacağı güzellikte… Hiç duymadığı bir dilde konuşuyordu ama gariptir onu anlıyordu da. Masaldaki yaratık gibi o da acıdan bahsetti. Ama bir kere eşikte duralı iki sene olmuştu. Ve eşiği geçip kaderiyle buluşacağı yerde bir tek bu güzel yaratık duruyordu. Eşiği geçmesi onun isteğine de bağlı değildi zaten. Hafif bir acı hissetti. Bu güzel yaratık, onu kollarına alıp yükseldiklerinde vaat edilen acının çok az olduğunu fark etti. Gözleri kapanmaya başladı. Sonsuz kadar geçecek bir zaman uyanmayacaktı. Belki kalktığında, kızını görüp ona rüyasını anlatabilirdi...

YİĞİT İLE BABASI

Bir zamanlar yaşlı bir adamcağızın bir tek oğlu varmış. Bu oğlan yiğit mi yiğitmiş. Gözü hiçbir şeyden yılmazmış. Ava çıkmayı da çok severmiş.

Günlerden bir gün delikanlı ormana avlanmaya gitmiş. Gitmiş ama yaşlı babasının içine bir ateştir düşmüş. Bütün gün "Ya aslanın biri oğlumu parçalarsa?" diye düşünmüş durmuş.

Akşam olmuş; genç yiğit avdan dönmüş. Yaşlı adam kuşkularını oğluna anlatmış.

- Seni arslan parçalayacak diye çok korkuyorum. Ava çıkmanı istemiyorum, demiş.

Delikanlı ne kadar karşı çıksa da yaşlı adam büyük bir ev yaptırıp oğlunu oraya kapamış. Oğlan ne bir daha dışarı çıkabilmiş, ne de ava gidebilmiş.

Adam oğlunun canı sıkılmasın diye evin bütün duvarlarını hayvan resimleriyle donatmış.

Zavallı delikanlı çaresiz, bu resimlere bakar avunurmuş.

Bir gün arslan resminin önünde durmuş; eski günleri düşünmüş. Arslan resmine bakıp "Senin yüzünden eve kapatıldım. Hiçbir yere çıkamıyorum. Ne yapsam da senden öcümü alsam?" demiş. Aynı anda da arslanın gözüne bir yumruk atmış.

Ama duvardaki bir çivi eline batmış; canı çok acımış.

Ertesi gün delikanlının eli şişmiş. Ateşlenip yataklara düşmüş. Zavallı o günden sonra bir türlü iyi olamamış. Sonunda da ölmüş.

Babası yaptığı hatayı anlamış.

- Ne yaptım da kadere karşı çıktım? Oğlumu gerçek arslandan korudum; bir arslan resmine yenik düştüm, demiş.

Demiş ama iş işten geçmiş..