Cevap :

Türk sosyolojisinin iki uç ismi Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin

Sosyoloji, Batı’da toplumsal sorunları çözmek amacına yönelik çalışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunların, odağında da Fransız İhtilali, Endüstri Devrimi, burjuva sınıfının hakimiyetinin güçlenmesi ve sınıfsal mücadeleler ile kentleşmenin yol açtığı toplumsal olumsuzluklar yer almaktaydı. İşte sosyoloji, Batı’da; bu sorunları ortadan kaldırma hedefine kilitlenmiş düşünürlerce bilim haline getirilmiştir.

Sosyoloji, Batı’daki doğuşuna paralel olarak, Türk aydınlarını da etkilemiştir. Çünkü Türk toplumu da, kısmen Batı’daki olumsuz gelişmelerden, ağırlıklı olarak da Osmanlı Devleti’nin siyasal çözülmesinin hızlanmasından dolayı, son derece önemli sorunlarla karşı karşıyaydı. Bu nedenledir ki Türk aydınları, Batılı aydınlar gibi benzer nedenlerle sosyolojiyi, toplumsal sorunları çözmenin bir aracı olarak görecekler ve önemli sosyolojik çalışmalara yöneleceklerdir. Bu tür sosyolojik çalışmalar yapan aydınlarımızın başında, Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin gelmektedir.

Glypnr
  Emre Kongar 

Emre Kongar, Türkiye’de sosyolojinin gelişimi konusundaki düşüncelerini, “Türk Toplumbilimcileri” adlı eserinin, “Türkiye’de toplumbilimin gelişmesi” başlıklı bölümünde ortaya koymuştur. Kongar, söz konusu eserinin bu bölümünde, Türk sosyolojisinin gelişimini büyük ölçüde siyasal gelişmelere dayandırarak ele almıştır. Bu temel yaklaşımıyla Türk sosyolojisinin gelişimini, 1923-38 dönemi, 1938-50 dönemi, 1950-60 dönemi ve 1960 ve sonrası dönemler başlığı altında irdelemiştir.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Emre Kongar’ın, Türkiye’de sosyolojinin gelişimi konusundaki düşünceleri, oldukça yüzeyseldir. Bu temel yaklaşımım, onun konuyu ele alış biçiminden ziyade, ortaya koyduğu düşüncelerinin içeriğine yöneliktir. Bunları da, örneklerle somut bir biçimde ortaya koymaya çalışacağım.

Emre Kongar, sosyolojinin Türkiye’ye girişini 1923’le başlatmaktadır. Ancak Türkiye’de sosyoloji dediğimizde aklımıza ilk gelenlerden olan Hilmi Ziya Ülken, Doğan Ergun, Baykan Sezer ve Şerif Mardin gibi sosyologlarımıza göre, 19 Yüzyılın sonlarından itibaren özellikle Fransız sosyologlarının etkisi ile sosyoloji Türkiye’ye girmeye başlamıştır. Kongar’ın bu değerlendirme hatası, kendi ifadesiyle “çok kaba bir sınıflandırma yapma” yaklaşımından kaynaklanmıştır.

Emre Kongar, Türkiye’de sosyolojinin ilk dönemine ilişkin değerlendirmesinde, Ziya Gökalp’tan söz etmekle birlikte, Prens Sabahattin’den hiç söz etmemiştir. Ayrıca bu sosyologlarımızın etkilendiği, Durkheim’den ve Le Play’dan da söz etmemiştir. Emre Kongar’a bakılırsa; Türk sosyolojisi, Türk topraklarında doğan ve Türk karasularına dökülen bir nehir özelliği taşımaktadır. Bunun da doğru olmadığını, yukarıda isimlerini dile getirdiğim sosyologlarımızın yaklaşımları açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Emre Kongar, 1938-50 dönemini değerlendirirken; Muzaffer Şerif ve Behice Boran gibi sosyal bilimcilerin, sosyolojik saha araştırmaları yoluyla Türk toplumunun, somut gerçeğinin saptanmasına yönelik çalışmalarını övgüyle dile getirmiştir. Ancak Doğan Ergun, bu söz konusu araştırmalarda, diyalektik yöntemin bütünlük ilkesine uyulmadığını belirtmiştir. Bu görüşünü de, araştırma konusu olan köylerin, tarihsel evriminden söz edilmemesine dayandırmıştır.

Emre Kongar, Türk sosyolojisinin 1950-60 dönemini ele alırken; dönemin siyasi baskılarına atıfta bulunuyor ve bu yılların sosyolojinin kayıp yılları olduğunu söylüyor. Ancak Doğan Ergun, bu döneme ilişkin yaptığı değerlendirmede; “kuramsal olarak gözleme dayalı Amerikan sosyolojisi etkili olmaya başlamıştır.” diyerek, bu durumun Türk sosyoloji açısından getireceği olumsuzluklardan söz etmektedir. Türk sosyolojisinin 1950-60 dönemine yönelik yapılan bu iki farklı düşünce üzerinde, net bir değerlendirme yaptığımızda; Emre Kongar’ın, sosyoloji konusuna tamamen siyasal bir bakış açısıyla yaklaştığı açık bir şekilde görülecektir.