Cevaplandı

Dil-kültür,dil-millet-dil-düşünce konularıyla ilgili yazılar bulup okumamız gerek ama bulamıyorum

Cevap :

Dilimizin yozlaşması ile ilgili birde yazı buldum

Dil, bir toplumun kültürünü ve karakterini yansıtan en önemli varlıktır 
Dilimiz gelecek nesillere aktaracağımız koca bir miras Ancak bunun bilinçsizliği dili yozlaştırmamıza neden oldu Lâf arasına sokuşturduğumuz yabancı kelimeler ve düşüncelerimizi kısa yoldan nasıl anlatırız fikri , dilimizin basitleşmesine yol açtı Üstüne üstlük bir de mantıksızlık eklenince, dilin yok olmasındaki tehlike farkında olmadan had safhaya ulaşıverdi 
Geçenlerde çarşıda gezerken bunun birkaç tane örneğine rastladım Vatandaş gitmiş üçüncü sınıf lokantasının ismini "Lokanta Restaurant" koymuş Daha bir havası olsun diye koyduğu açıkça belli ama mantıklı düşünülmediği de ortada 
Üniversite bittikten sonra alanda uzmanlaşmak adına "yüksek lisans" yapılır Ancak ben bunun "mastır yapmak" olarak adlandırılmasına karşıyım Bir de bunu Türkçe bir kelimeymiş gibi "master" yerine "mastır" olarak yazmak mantığın sınırını zorluyor"Master" ' ın kelime anlamı "uzman" veya "usta" dır Şimdi kelimeleri yan yana getirelim"Usta yapmak", "uzman yapmak"  Hiçbir anlam taşımadığı açıkça ortada 
Başka bir yozlaşma etkisini internet üzerinden hissediyoruz Sanal sohbet ortamlarında kullanılan kısaltmaları anlamak için kafa yormak gerekiyor Öyle kısaltmalar var ki beş-on dakikada zor çözebiliyorsunuz Bu işin abartısı ama bunun böyle olduğunu da biliyoruz Ancak geçen yıllarda bir sohbet odası yöneticileri dili iyi kullanım adına önemli bir adım attı Eğer, üye Türkçe yazım kurallarına uymaz ise sistemden uzaklaştırılıyor Bu da kullanıcıyı dili iyi kullanıma itiyor ve dilin gelişim ve korunumunda önemli bir adom oluyor
Son olarak şunu söylemek gerekirse dilimizin korunumu , milletimizin irade ve vicdanına bağlıdırUnutmayalım ki dil, toplumun kültürünü oluşturan ve onu ayakta tutan CANLI bir varlıktır 



Kültür Nedir?
Kültürün kelimesinin dilimizde birkaç çeşit kullanılışı vardır: 

Fen sahasında, ziraat, botanik, tıp v.s.'deki kullanılışı olup "üretme, yetiştirme, çoğaltma çalışmaları ve tertipleri" mânâsına gelmekte ve kelimenin toprağı verimlendirme, verimini arttırmaya çalışma şeklindeki aslî mânâsına dayanmaktadır: Bakteri kültürleri, nebat kültürleri, balık kültürleri v.s. gibi.
Öğretimle ulaşılan, tahsil ve terbiye görmüşlerin yaşadığı "yüksek hayat tarzı"nı ifade eden kullanılışıdır: "Kültürlü aile , kültürlü muhit" tabirinde olduğu gibi.
"Genel bilgi" veya sadece "bilgi" mânâsına gelen kullanılışıdır: "Kültürlü adam, genel kültürü zayıf" tabirlerinde olduğu gibi. 
Her türlü fikir ve bilhassa sanat alanınndaki hareketler ve faaliyetler için kullanılan, akla ve zevke hitap edici bilgi ve değerler ifade eden mânâsıdır: "Kültür faaliyetleri, kültür temasları, kültür kuruluşları v.s." gibi.

Kültürün bu son üç mânâsı birbiriyle ilgili tabiî nüanslar olup çok defa karışık olarak kullanılmaktadır. Bunlardan bilhassa sonuncusu yaygın bir kullanış ve kanaat halinde asıl kültür ile karıştırılmaktadır. 
Asıl kültür, sosyal bağ, sosyal müessese, millet denilen insan cemiyetinin temel akrabalık unsuru olan kültür şüphesiz bunların hiç birisi değildir. Asıl kültürü kısaca ve derli toplu olarak şöyle tarif edebiliriz: "Kültür bir topluluğu, bir cemiyeti, bir milleti millet yapan, onu diğer milletlerden farklı kılan hayat tarzlarının bütünüdür. Bu yaşam üslubu diyebileceğimiz tavırlar, şekiller her milletin kendisine has olan millî değerleridir."


Dil-Düşünce, Dil- Millet, Dil- Kültür Bağlantısı

Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, "Cumhuriyet Devrinde Türk Dilinin Kültürümüzdeki Yeri"1 adlı yazısında dil- duygu ve düşünce , dil-kültür, dil-toplum bağlantıların açıklarken dili ;"bir kültür hazinesi, bir kültür aktarıcısı olarak değerlendirmekte; dili, ortak bir anlaşma aracı olarak toplumun bütün fertleri arasında sosyal akrabalığın kurucusu, toplum fertlerini duygu ve düşüncede birbirine kenetleyen bir çimento" işlevinde görmektedir. 
Dil, yaratılmışların en mükemmeli olan insana verilmiş en önemli, en güzel hediyedir. İnsan zekâsını, düşünme kabiliyetini dili sayesinde ortaya koyar. Düşünce ve zekâ insanın iç üretimidir. İnsanın bu iç üretimlerini dışa vurmada kullandığı araç dildir. Mükemmel düşünce, mükemmel dil olmadıkça gün ışığına çıkamaz. Bozkurt Güvenç; "Düşünce, dilin kendi kendine konuşmasıdır." diyerek dil ile düşünce arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştur. İnsan, iç üretimlerini kendi kendine dışa vururken de mutlaka bir dışa vurma aracına ihtiyaç duyar. Bu kimi kez davranış (beden dili) kimi kez de söz (kelime) ile olmaktadır. Bunlar da dili meydana getirir. Onun için dil ile duygu-düşünce ve hayal arasında doğrudan bir ilişki vardır. İnsan bu dışavurum dizgesine yani dile ne kadar hâkim ise aktarımda da o kadar başarılı olur. Toplumda bireyler arasındaki "Beni yanlış anladın! Ben, aslında öyle demek istememiştim!" gibi ifadeler, iç üretimin dışa vuruluşundaki dil yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. O halde dil, duygu ve düşüncenin kalıbı olarak insanın iç dünyası ile dış dünya arasındaki en önemli köprüdür. İşte dilin bu yönü, onun duygu ve düşünce bağlantısını ortaya çıkarır. 
Duygu-düşünce-dil bağlantısını açıklarken ifade ettiğimiz dilin dışa vurum işlevi, ferdin kendi kendine yapabileceği bir etkinlik olabildiği gibi , ferdin içinde yaşadığı toplumla da ilgilidir. Ferdin iç üretimlerini kendisi dışında bir kişiye aktarması ile dilin sosyalleşme süreci işin içine girer. Zekâ, duygu ve düşünce bütün insanların sahip olduğu bir yetidir. Ancak bu iç üretim kaynaklarının ürünlerini biçimlendiren ifade kalıpları bütün insanlarda ortak değildir. Bu ifade kalıpları, fertten ferde ve toplumdan topluma farklılaşmaktadır. İletişimin sağlıklı olabilmesi için ileten ile algılayan arasındaki iletişim dizgesinde kapasite farklılığı fazla olmamalıdır. Aksi takdirde iletişim başarılı olmaz. Bu farklı kalıplar fertten ferde değiştiği gibi toplumdan topluma da toplumların özellikleri sebebiyle değişmektedir. Çünkü toplumların iç üretimleri ve kültürleri de dile biçim vermektedir. Taş kelimesinin Türkçe gönderge dizgesindeki kalıbı, Farsçada seng, Arapçada hacer, İngilizcede stone, Almancada stein kalıpları ile aynı değildir. Dilin bu yönü, onun toplum bağlantısını ortaya koyar. 

BSosyal bir varlık olarak dil, zaman içinde dilin kendi iç yapısından ya da dış etkenlerden dolayı birtakım değişikliklere uğrar ya da gelişmeler gösterir. Dilin kuruluş döneminden gelen bir yapısı ve işleme biçimi vardır. Bu yapı ve işleyiş biçimi, dili, diğer dillerden ayırır. Kendine has yapısı içinde dil, oluşturduğu kendine has kurallar doğrultusunda bazı iç değişimlere uğrayabilir veya gelişmeler gösterebilir ( Eski Türkçedeki köz, kapuğ, algan kelimelerinin Türkiye Türkçesinde göz, kapu/kapı, alan biçimlerini alması gibi). 
İç itici güçlerin yanında, sosyal hayattaki yükselmeler ve çöküntüler, göçler ve yeni yerleşim alanlarına ayrılma, diğer toplumlarla kültürel ve sosyal ilişkiler, din ve kültür alanı değişmeleri de sosyal hayatın gerçek bir aynası olan dilde kendini gösterir. Bir milletin sözlü ve yazılı dil ürünlerinin tamamını kapsayan kültürde de bu yansıma tabiî olarak görülecektir. Köktürklerin parçalanmasını, Uygurların özelliklerini yitirmesini , Avarların kaybolmasını, Macarların kimlik değiştirmesini, Selçuklulardaki Fars kültürü etkilerini, İslamî kültür alanına girişimizle birlikte Arapçanın etkilerini, Osmanlıların parçalanmasını, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemlerini, dil ürünlerimize bakarak milletimizin tarih yolculuğu hakkında bilgi kaynağı olarak kullanabiliriz. İşte bütün bunlar da dilin, millet ve kültür bağlantısını ortaya koyar.