Cevap :
Bir ikilidir ağlamak ve gülmek. Ağlamak, sanılanın aksine çaresizlik, zayıflık, güçsüzlük demek değildir bence. Gariptir belki… Ama ben ne zaman ağlayan birini görsem, içim gerçekten acısa dahi bir miktar da sevinirim. Çünkü üzülmeyi becerebilen bir kişi, sevmeyi de bir o kadar iyi becerebilir. Çünkü, ağlayabilen bir insan gülmenin o mükemmel kıymetini belki de daha iyi anlıyabilir.
Bilirim ki, ağlayan bir kişinin kalbi henüz nasır tutmamıştır. Yüreği katılaşmamış, duyguları bitmemiştir. Hani derler ya, “Kalp ağlamazsa göz yaşı da akmaz…” İşte böyle bir şey… Sevindiğinizde, mutluluktan uçacak olduğunuzda nasıl kahkahalar atarsınız ya! Üzüldüğünüzde de dökülen gözyaşları bir o kadar değerlidir. Sinirli ve kibirli olduğumuzda, öfke ve intikam duygusu dolacağımıza, kalbimizi nasırlaştıracağımıza, gözlerimizle ağlama olgusu yerine getirmek belki de en iyisidir. Belki hakikati değiştirmez, ama… Kalbinizin doğru ateşi bularak yumuşamasına vesile olur.
Ağlayan bir kişi gördüğünüzde, ona samimi birkaç söz, birkaç dokunuş ya da uzatılan bir mendil ona yapılacak en büyük destektir. Bunlar, bin türlü sözcük, davranıştan belki de daha önemli, daha kıymetlidir..
Bence, ağlamak insanın insan olmasını gerektirdiklerinden biridir.
Ve… Ağlamakla gülmek olmazsa olmaz bir ikilidir. Tıpkı evrende bulunan diğer zıtlıklar gibi.
Umut Sanatı
Sabır. İçinde ne çok şey barındırır. Tükendiğini hissetmek, “yeter artık” deyip çekip gitmek, “az kaldı” diyerek kendini avutmak ve en önemlisi de her gün daha güçlü olmaya çalışmak ya da -mış gibi yapmak.
Aslında söyleyecek ne çok sözün, haykıracak ne çok nefesin vardır ama susarsın işte sabredersin ya da sabretmek zorunda olduğunu hissedersin. Birini çok seversin onu ömrünün sonuna kadar bekleyebileceğini düşünürsün, sabrın doruklarına çıkarsın. Bir şeyi çok istersin, onu elde etmek için şartların oluşmasını beklersin yine sabredersin. Az ya da çok, kolay ya da zor şu hayatta pek çok şey için sabretmek zorundasındır. Tamam eyvallah!
Her şeye sabreder insan gücü yettiğince de kelimelerin boğazına beton gibi çöktüğü anlarda ne kadar sabredebilir insan. Mecbur susmalar, çaresiz kalışlar, sadece yastığının şahit olduğu gözyaşları…
Sabır!
Nereye kadar sabır, ne için sabır, tükenmez mi bu sabır dedikleri “Yeter artık” deyip terkedişlere meydan vermez mi? Susabildiğin yere kadar, dayanabildiğin yere kadar, aşkının bu sınav karşısında ne kadar başarılı olduğunu görene kadar, istediğin arabaya binene kadar, istediğin evde oturana kadar, beklediğin söz ağızdan çıkana kadar tükenmez bu sabır öyle mi?
Hayır.
Hani taş olsa çatlar derler ya. Olmaz, dayanmaz yürek. Sabrın sonunun selamet olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Ama kantarın topuzu da kaçmasın yazık! Yine bekleyelim, yine hayal kuralım, yine özleyelim olmazsa yine ağlayalım, çaresiz kalalım ama o ettiğimiz sabır dönmesin bize sırtını. Terkedişlere meydan vermesin, yeni yeni hayal kırıklıklarımız olmasın, yine aksın gözyaşları ama sonunda zafer bizim olduğu için ağlayalım.