Cevap :
Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane.
Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Er ekmeği er kursağında kalmaz.
El mi yaman, bey mi?
Esirgenen göze çöp batar.
Faydasız baş mezara yaraşır.
Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.
Fare (sıçan) deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış.
E
Ecel aman verirse: Ölmezsem, ömür yeterse."Ecel aman verirse torunumu da görürüm."
Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak."Köprüden geçerken ecel terleri döktüler."
Eceli gelmek: Ölmek, sonu gelmek, yok oluş vakti gelmek."Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek."
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek."Bırak o silâhı elinden, eceline mi susadın sen?"
Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk, eğri büğrü, düzgün yanı olmayan, çirkin bir biçim almış bulunan."Eciş bücüş bir yazıyla karşılaşınca şaşırdı."
Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan, konuyu açıklamaya yetmeyen, gerçeği yansıtmayan süslü, parlak ve gereksiz sözler söylemek."Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış."
Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek, üzüntüyü yok etmeye çalışmak."Sahile efkâr dağıtmak için inmiş olmalı."
Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak."O, hiç kimseye eğri gözle bakmazdı."
F
Felsefe yapmak: Olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince birtakım soyut düşünceler ileri sürmek.
Fena etmek: Kötü duruma düşürmek, işini bozmak, zor durumda bırakmak, dövmek."Biraz daha konuşursan seni fena edeceğim."
Fener alayı: Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının, ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri.
Feragat sahibi: Gönlü tok, özveri gösterebilen, fedakârlık yapabilen.
Fermanlı deli: Deli olduğu herkesçe bilinen, zır deli."Halk bu ülkeyi fermanlı delilerin eline bırakmayacaktır."
Ferman dinlememek: Kural, yasa, söz dinlememek; hiçbir yerden buyruk almamak."Âşığın gönlü ferman dinlemez oldu."
Fesat kumkuması: Tamamiyle kötülük düşünen, insanları birbirine düşürecek işler yapan, ortalığı karıştıran.
Fırıldak çevirmek: Düzen kurmak, hileli iş görmek."Yine ne fırıldak çeviriyorsun sen?"
Fırsat düşkünü: Çıkar sağlamak, kötülük yapmak için fırsat kollayan kimse."Fırsat düşkünü insanlardan nefret ederim."
Fikir almak: Birinin düşüncesinden yararlanmak."Fikir alınacak insanlar konularında ehil kişiler olmalı."
Fikir vermek: 1. Bir konuda düşüncesini bildirmek. 2. Bir konuda yol gösterici bilgi edinmek."Nasıl yapmalıyım? Bana biraz fikir versenize."
Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde kendi düşüncesini söylemek, tahminlerde bulunmak."Bu konuda fikir yürütmek işime gelmiyor."
Fincancı katırlarını ürkütmek: Zararı dokunacak bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunmak."Kaymakamla konuşurken dikkatli ol, fincancı katırlarını ürkütme sakın!"
Fink atmak: Hiçbir şeye aldırmadan gönlünce gezip eğlenmek, şurada burada oynayıp zıplamak.
Fiskos etmek: Birilerinin bulunduğu bir yerde birkaç kişi gizlice ve alçak sesle konuşmak."Utanmıyor musunuz bu kadar kişi içinde fiskos etmeye?"
Fitil olmak: 1. Çok içip sarhoş olmak. 2. Aşırı ölçüde kızmak."Fitil oluyorum şu adamın hareketlerine!"
Fitne sokmak: İnsanları birbirine düşürecek, aralarını bozacak davranışta bulunmak, sözler sarf etmek.
Fiyat biçmek: Bir şeyin değerini belirlemek, para karşılığını tespit etmek."Bu malın fiyatını biçmek o kadar kolay değil."
Fiyatı dondurmak: Fiyatın yükselmesini önlemek, fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak."Belediye et fiyatlarını dondurmaya yanaşmıyor."
Fiyat kırmak: Fiyatı birilerinin verdiğinden az vermek, fiyatı düşürmek."Müteahhitlerden ikisi anlaşarak ihalede fiyat kırma yoluna gittiler."
Fol yok yumurta yok: Ortada (bir konu ile ilgili) hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşmek."Henüz ortada fol yok yumurta yok, sen adama para ödemeye kalkışıyorsun."
Fora etmek: Açmak, çözmek."Bütün yelkenleri fora ettik."alntıı