Cevap :

Mert13

İnsan İlişkileri ve İletişim

Çağımızın en büyük problemlerinden biri de iletişim yani insani ilişkiler anındaki davranışlar, alınanlar-verilenler, şikayetler, sözler, alınganlıklar, küskünlükler. Tüm bunların hepsi birbirimizle yeterince iletişim kuramadığımızın bir belirtisi. İnsan ilişkileri sırasında iletişim kurmaya çalışan kişiler, toplumun uygun gördüğü belli nezaket ve iletişim kurallarını yerine getirmeye karar vermişlerse, bu ilişkiler dışarıdan uyumlu bir görüntü gösterebilirler, fakat bu görünüşteki uyum mevcut bazı küskünlüklerin veya çatışmaların sadece bastırılmasından ibaretse; şartların tepki vermeye zorlayacağı herhangi bir anda ilişkide zorluklar belirecektir. Örneğin; bir iş yerini ele alalım. İşlemler normal akışını sürdürdüğü sürece o işin başarılı gittiğini söylemek mümkündür fakat büyümek ve hizmeti genişletmek için gerekli olan öz kaynaklar yetersizse, bir sarsıntı olasılığı yüksektir. Yani yüzeysel görünümler bizi yanıltabilirler.

Hasta bir kişiyi normal düzeylerde sağlıklı bir duruma getirmek, sosyal ilişkileri uygun şekilde sürdürmek, bir iş yerinde üretime sürdürmeyi deneyimlemek yararlı şeylerdir ama yaşamın dış ifadelerinin geçiciliğe tabi bir düzene değil, daha kalıcı, daha gerçek bir şeye dayandırılması gerekir.

Ruhsal Farkındalık

İnsanın herhangi bir probleminin ruhsal farkındalığa yani bir tür neyin ne olduğunu anlama haline dayanmayan çözümü; kalıcı bir temelden yoksun olacağı için, şartların geçici olarak düzeltilmesinden ileri gidemez.

Ne türden olursa olsun tüm sorunların daha derin düzeylerinde yer alan, uyumsuzluk oluşturan ve sürdüren sebepleri vardır. Bu sorunların tümüyle çözümlenmesi isteniyorsa, derinlerde saklı bu nedenlerin yok edilmeleri gerekir. Böylece gelecekte benzer nitelikte sorunlarla karşılaşılması sonucu da önlenmiş olur.

İkili İlişkiler

Toplumsal yaşamın gereği olarak başkalarıyla geçinmek için özellikle ikili ilişkilerde epey tavizler veririz, fedakarlıklar yaparız, hele ailemizin ve toplumun ahengini bir dereceye kadar korumak söz konusu ise: neyi neden yaptığımızın bilincinde olmalı, sonradan yaptığımız seçimlerden tedirginlik duymamalıyız.

Seçimlerimizin bizi huzursuz etmesi depresyon ve küskünlük olasılıklarını devreye sokacaktır. Duygusal gerginlikler, ileride ani öfke krizleri, değişken ruh halleri, depresyon ve çeşitli bağımlılıklar, kazalar, yıkıcılığa eğilim ve hatta fiziksel rahatsızlıklar ve ciddi hastalıklar oluşturabilirler.

Diğer davranışlarımızdan tecrit edebileceğimiz ve bir dereceye kadar yaşam şeklimizi etkilemeyecek olan tek bir şey dahi yapamayız. Hayatımızın bir alanındaki yalan ve gerçeği örtmeye yönelik davranış büyük bir olasılıkla bir diğerinde de ortaya çıkar. Ve eğer dışlaşamıyorsa, psikolojik ikilemlerin; düşüncemizi zedelediği ve duygularımızı alt üst ettiği daha derin seviyelerde kendini gösterecektir. Yüksek ideallerimizin zıt yönünde olanlar yani doğru olmadığını bile bile yaptığımız şeyler bizi çelişkiye düşürebilir, suçluluk hissine neden olabilir, başkalarıyla açık iletişim kurmamızı engelleyebilir ve ruhsal büyümemizi engelleyebilir.

Mutlu insan bir aynadır

Mutlu insanlar daha açık, daha rahat, daha verici ve hayatla daha uyumludurlar. Hayat sanki onlar için bir aynadır. Sevgi ve anlayış dolu yüreklerinin her yere yansıdığı bir ayna… Mutsuz insanlar ise pek açık değillerdir, sık sık gergin olurlar, içe dönüklüğe eğilimlidirler. Daha mutlu olmanın bir yolu hayata kendinden bir şeyler katmayı yani vermeyi öğrenmektir. Yaşamın en pozitif ve doğal gayesi, kaynaktan almayı ve yaşamın süreçlerine neşeyle katılarak kaynağa vermeyi öğrenmektir. Yaşama sevinci ve bereket, ‘özgürce akmak’ anlamına gelir.

 


-ALINTI-

İnsan Hakları

İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve yabancı arasında fark yoktur. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler. İnsan hakları terimini daha çok tabiî hukuk anlayışına mensup yazarlar kullanmaktadır.

 nsan hakları
ırk
din
dil ve 
cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve yabancı arasında fark yoktur. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler. İnsan hakları terimini daha çok tabii hukuk anlayışına mensup yazarlar kullanmaktadır.

İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumlulukta bulunmaktadır.

Tüm erkek, kadın ve çocukların temel insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (The Universal Declaration of Human Rights) 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından benimsenmiştir. Bu bildirge birçok ulusal ve uluslararası yasanın temelini oluşturur.

İnsan, medeni yaşamak için yaratılmıştır. Medeniyet ise, tamir-i bilad ve terfih-i ibad’dır. Yani beldeleri bayındır hale getirmek, memleketleri kalkındırmak, fenni her çeşit gelişmeyi insanların, milletlerin hürriyetleri, rahat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir. İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselamdan itibaren insanlar, medeni olarak yaşamış ve şahsi haklarını kullanmışlardır. Peygamberlerin bildirdiklerine iman edip bu yolda gittikleri müddetçe, insanlık huzûr içinde yaşamıştır.