Cevap :
Tabiat hepimizi bir ana gibi bağrına basmış; üstündeki canlı, cansız hiç bir varlığı bir evlat misali birbirinden ayırmadan hem de her birine ayrı bir güzellik katarak, öylesine muhteşem öylesine görkemli
Mücadelesini verdiğimiz yaşam büyük balığın küçük balığı tuttuğu bir sahnenin; oyuncuları farklı, rolleri birbirine benzer bir piyesi aslında değil mi? Başrolünde bazen insan, bazen hayvan bazen de bize hükmeden tabiatın ta kendisi; hava, güneş, dağ, taş, deniz, toprak gibi cana can veren, cana can katan varlıklar
Tabiatımızı ne de güzel yaratmış yaratan; büyüklüğü, yıkılmazlığı, erişilmezliği, gücü simgeleyen dağlarımız, yaşam kaynağımız aydınlığımız güneş, bizi üstünden geçindiren ve geri dönüşümüz olan toprak, pek çok canlının yaşadığı ayrı bir merkez olan insanın geçim kaynağı, görüntüsü şiirlere konu olan denizler vs daha sayamadığım pek çok güzelllik
Bir paylaşım aslında tabiat ve insan arasındakibir alışveriş gibi
Ama tabiatımız; tabiatı kötü insanlar tarafından bozulmakta ne yazık ki İnsan kendi bindiği dalı keser mi? İşte insanoğlu kesiyor hem de hiç acımadan kesiyor
Bir şeyler yapılırken birşeyler hep bozuluyor Böyle mi olması gerek? Kocaman hayır
Gittikçe artan nüfus artışı nedeniyle doğamıza yapılan en büyük kötülük biz insanlardan geliyor Yeni yerleşim yerleri kurmak, çığ gibi büyüyen ulaşım sorununa çözüm bulmak adına dağların yıkılması, derin kazılan yol çalışmaları nedeniyle katledilen pek çok canlı
Bizim evin yakınında bir park var Daha ağaçları yeni yeni yeni gölge yapmaya başlamıştıAnnelerin küçük çocuklarını götürdüğü, oynattığı, gençlerin temiz havayı soluduğu, top oynadığı, büyüklerin çay yudumladığı bir park şimdilerde yıkılma kararı alınmış Neden mi? Tamam amacı çok güzel okul yapılacakmış ama neden başka bir yer değil Çocuk yetiştirmek ne kadar zor ve zaman alıyorsa, bu ağaçlarda böyle zor büyüdüler Hepsi ölmeyecek mi? duygusal düşündüğümü sanmıyorum Çünkü onlar da bir can, bize nefes oluyorlar
Ne yazık ki insanın faydasına olan her şey insan tarafından tüketilmeye çalışılıyor Hele denizlerimiz kenarlarında kurulan yerleşim merkezleri, sanayi tesisleri arttıkça kirlilik de bir o kadar artıyor Gemilerin verdiği zararlar saymakla bitiremiyorum Balıklarımız pek çok su ürünümüz ölüyor
İnsanı insan yapan değerlerimizi, örnek insan özelliklerinden doğruluk, dürüstlük, merhamet, mertlik vb davranışlarımızı, başka hiç bir canlıda olmayan aklımızı bilincimizi iyi ve güzele kullanmak, aksini yapanları uyarmak hepimizin bir borcu aslında
Sesimizi duyurmalıyız ki, doğa bizi kucaklasın,
Aysel AKSÜME
Doğayı seviyorum
Kime sorsan “Doğayı seviyorum” der. “Doğa sevilmez mi?”
Gördüğüm kadarıyla insanların doğa sevgisinden anladığı çoğu zaman yeşillik alanlarda oturmak, top oynamak , mangal yakıp et yemektir, üstelik arkalarında bir yığın çöp bırakarak.
Doğa ne demektir?
Doğa insan demek, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, toprak, su, hava demek. Doğa sadece yeşillik alanlardan ibaret değil ki. Bunlardan birisini sevmemek bile doğayı sevmediğin anlamına gelir.
Peki sevmek nedir?
Sevmek; emek vermek, sorumluk hissetmektir. Birlikte olduğunda mutlu olmaktır.
Bu anlamda doğayı sevdiğimizi söylüyorsak, ona emek vermeli sorumluluk hissetmeli ve doğayı oluşturan tüm unsurların varlığından mutluluk duymalıyız.
En önemlisi de bizler de doğanın bir parçası olduğumuza göre ve var oluşumuz doğanın varlığına bağlı olduğuna göre kendimizi sevmeli doğal bütünlük içerisinde birlikte nasıl daha mutlu ve sağlıklı olabiliriz bunun çabasını göstermeliyiz.
İnsanı sevmeyen birisinin doğa sevgisi olabileceğini düşünebilirmiyiz? Kendini doğaya karşı sorumlu hisseder mi?
Veya hayvanları sevmeyen birisi?
Hayatında saksıda bile olsa hiç çiçek yetiştirmemiş, bir ağaç dikmemiş ve onun büyümesini izlememiş birisi ne kadar ben doğayı seviyorum derse desin , yüreğinde o samimi sevgi ve sorumluluk duygusunu taşıyabilir mi? İnandırıcı olur mu?
Aklıma yıllar önce "İnce İnce Yasemince" programında Yasemin Yalçın’ın bir skeci geliyor;
Türk milleti olarak doğayı yeşilliği seviyoruz ya!...Skeçte de ailece arkası açık bir kamyonetle, doğanın kucağına, pikniğe gidilir, ormanlık bir alana. Kalabalık, erkekler çizgili pijamalı, atletli.
Kadınlar sevinçli , telaşlı, pikniğe gidiliyor ya…evden ne buldularsa doldurmuşlar.
Sürekli bir yemek hazırlama telaşı, koşturmaca. Ateşler yakılır, etler hazırlanır, kadınlar tarafından.
Erkekler keyiflerinde, rakılarını içip top oynarlar.Yiyecek artıkları, çöpler ortalığa rahatça atılır.
Yakılan ateşin dumanından göz gözü görmez olmuştur. Bu sırada Yasemin Yalçın hem etleri pişirip hem de ateşi yellendirirken , dumanın içinden öksürerek;
“Oooof of doğa gibisi yok , ben doğayı çok seviyorum” der.
Daha sonra bütün çöplerini ve pisliklerini toplamadan, rahatça ortalığa savurup, ateşi de tam söndürmeden toparlanıp evlerine giderler mutlu bir şekilde.Ve tam olarak söndürmedikleri ateş bir orman yangınına sebep olur. Kara mizah yani…
Bu görüntüleri aslında biz çok görüyoruz. Her yıl dikkatsizlik yüzünden ormanlarımız ve içindeki milyonlarca hayvan, canlı yanıyor.Cinayet kötü bir şey ama bu cinayetin katmerlisi. Sularımızı, havamızı kirletiyoruz hoyratça. Sokak hayvanlarını itlaf ediyoruz temizlik uğruna. İnsanlar birbirlerine karşı kaba, hoşgörüsüz, sevgi ve saygı gittikçe azalıyor. Ve kime sorsan “ben doğayı çok seviyorum” diyor.
Sevginin öğrenilebilir bir kavram olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı bir insansak yani beyin fonksiyonlarımızda, salgılarımızda bir anormallik yoksa , sevgi öğrenilir. Çocuklar ailelerinden, sosyal çevrelerinden, eğitim öğretim kurumlarından sevgiyi öğrenirler, öğrenmeliler.
Doğa sevgisini başka sevgilerden ayrı olarak göremeyiz.. Doğanın ne olduğu, insanın bu bütünlük içerisindeki yeri ve sorumluluğunun, çocuklarımıza öğretilmesi onların varlığı, gelecekleri ve mutlulukları açısından çok önemli.
Doğa sevgisi yüreğinize doğsun ve bir ağaç dikin, bir hayvan sevin, tanımadığınız bir insana gülümseyin……