Cevap :

REDİF:

Mısra sonlarında görevleri ve anlamları aynı olan kelime veya ses(ler)in oluşturduğu bütünlüğe denir.
Redifin olduğu her yerde kafiye vardır. Dilimizde genellikle redifler eklerden oluşur; ancak bazen sözcük halinde de redif olabilir..

 

KAFİYE ( UYAK ) ÇEŞİTLERİ
KAFİYE ( UYAK ) :
Mısra sonlarında anlamları ve görevleri farklı olan ses benzerliklerine denir.

1 ) YARIM KAFİYE :
Mısra sonlarında tek (bir) sesin benzerliğine dayanan kafiye çeşidine denir.

Akşam olur, kuşlar konar dallara
Susamış yıldızlar iner göllere “lara” redif.
İnce güzeller dizilir yollara “l” yarım kafiye.
İçlerinde seni göremiyorum
2 ) TAM KAFİYE:
Mısra sonlarında bir sesli bir sessiz harfin benzerliğine dayanan kafiye çeşidine denir.
Ne kaşadır ne gözedir
Meylimiz güzel yüzedir
Daima solmaz tazedir “dir” ler redif , “ze” ler tam kafiyedir.
Bu bizim gülistanımız
3 ) ZENGİN KAFİYE:
İkiden fazla sesin benzerliğine dayayan kafiyeye denir.

Geçen dert değil ki aransın çare
İşte gülen servi, susan minare
4) TUNÇ KAFİYE:
Kafiyeyi oluşturan sözcüklerden birinin diğerinin içinde yer almasına denir. Tunç kafiye aslında zengin kafiyenin bir çeşididir.
Gurbet âdemden kara, hasret ölümden acı
Ne zaman tükenecek bu yollar arabacı
5) CİNASLI KAFİYE:
Sesteş sözcüklerin oluşturduğu kafiye çeşidine denir.
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya.
KAFİYE ÖRGÜLERİ (ŞEMALARI)
Şiirlerde kafiyelerin sıralanışına (diziliş) göre ortaya çıkan şemaya denir.

1) DÜZ UYAK ÖRGÜSÜ
Bu kafiye örgüsüne “mesnevi uyak “da denir. Divan edebiyatı için her beyit kendi arasında kafiyeli olursa (aa, bb, cc…)düz uyak olur.
Halk edebiyatında ise dörtlüğün ilk üç mısrası kafiyeli ( aaab,cccb…)son mısra serbest olursa düz uyak olur.
2) SARMA UYAK ÖRGÜSÜ

Bir dörtlüğün birinci ve dördüncü mısrası kendi arasında, ikinci ve üçüncü mısrası da kendi aralarında kafiyeli olursa sarma kafiye olur. Yani (abba) şeklindedir.

3) ÇAPRAZ KAFİYE ÖRGÜSÜ

Bir dörtlüğün birinci ve üçüncü, ikinci ve dördüncü mısraları kendi aralarında kafiyeli olursa sarma kafiye olur.Yani (abab)şeklindedir.
4) MANİ TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ

Bir mısranın birinci,ikinci ve dördüncü mısraları kendi aralarında üçüncü mısra da serbest olursa mani tipi kafiye olur. Yani (aaxa) şeklindedir.
5) KOŞMA TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ

“abab, cccb,dddb” şeklinde oluşan kafiye örgüsüne denir.

ALİTERASYON
Söze güzellik ve ahenk katmak amacıyla belli seslerin sıkça tekrar edilmesine denir.

Beni bende demen bende değülüm
Bir ben vardır bende benden içe

TÜRK ŞİİRİNDE ÖLÇÜ

1) SERBEST ÖLÇÜ
2) HECE ÖLÇÜSÜ
3) ARUZ ÖLÇÜSÜ
1) SERBEST ÖLÇÜ NEDİR
Herhangi bir kurala ve ölçüye bağlı kalmadan yazılan şiirlere denir. Tanzimat’tan sonra görülmeye başlanmıştır. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra Garipçiler bu ölçüyü çokça kullanmıştır.
2) ARUZ ÖLÇÜSÜ NEDİR
Arap edebiyatından İran’a oradan da Türk edebiyatına geçmiştir. Divan edebiyatı bu ölçü kullanılarak icra edilmiştir. Hecelerin uzunluğu- kısalığına (kapalı-açık) dayanan ölçüye denir.
3) HECE ÖLÇÜSÜ
Türk’lerin milli ölçüsüdür. Bir şiirde mısraların hece sayılarının eşitliğime dayanan ölçüye denir.
Edebiyatımızda 7’li, 8’li, 11’li, 14’lü heceler çokça kullanılmıştır.

ŞİİR TÜRLERİ (ÇEŞİTLERİ)

1 ) PASTORAL ŞİİR NEDİR
Köy, çoban, kır hayatının güzelliklerini, zorluklarını anlatan şiirlerdir. Edebiyatımızda Kemalettin Kamu’nun “Bingöl Çobanlarına” şiiri bu türe en güzel örnektir. Ayrıca Karacaoğlan, Faruk Nafiz de çok güzel örnekler sunmuşlardır.
Akşam olur, kuşlar konar dallara
Susamış yıldızlar iner göllere
İnce güzeller dizilir yollara
İçlerinde seni göremiyorum
2 ) EPİK ŞİİR
Savaşları, kahramanlıkları işleyen şiirlerdir. Destanlar epik özellik taşırlar. Edebiyatımızda Köroğlu, Dadaloğlu bu türün başarılı örneklerini sunmuşlardır.
Eğerleyin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat kapısın
Allah Allah deyip açtı Genç Osman.

3) LİRİK ŞİİR NEDİR
Duyguların coşkulu bir edayla işlendiği şiirlere denir. Çoğunlukla bireysel duygular işlenir.(Fuzuli, Nedim..)
Ala göz üstüne hilal kaşlar
Sırma gibi yanar yârin saçları
Kirazdır dudağı, inci dişleri,
Selvi Suna’m gibi gül fidan olmaz.

4) SATİRİK ŞİiR NEDİR

Bireylerin veya toplumun aksayan yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlere denir. Bu tarz şiirlerde bazen güldürü öğeleri de kullanılır

Elin kapısında karavaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama traş olan
Berbere gelir de dükkân beğenmez.

5 ) DİDAKTİK ŞİİR ( öğretici şiir)

Herhangi bir konuda okura bilgi vermek amacıyla yazılan şiirlere denir. Bu şiirlerde amaç duygu değil akıldır.( M. Akif, N. Kemal, Tevfik Fikret)

Az söz erin yüküdür,
Çok söz hayvan yüküdür,
Bilene bu söz yeter,
Sen de güher var ise

6 ) DRAMATİK ŞİİR

Hüzünsel bir duyguyu çeşitli yönleriyle konu edinen şiirlere denir. Çoğunlukla ağıt özelliği taşırlar.

Civan da canına böyle kıyar mı?
Hasta başın taş yastığa koyar mı?
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı?
Al giy allı balam alların hani?



ALINTIDIR...

Alanya

6.ŞİİRSEL(SANATSAL)İŞLEV:

            Bir iletinin iletisi kendisinde ise dil şiirsel işlevde kullanılmıştır. Dil bu işlevde kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin kendisindedir. Bu durumda ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi ifade etmez, yansıtmaz. Obje iletinin kendisidir. Örneğin dilin şiirsel işlevde kullanıldığı metinler olan lirik anlatılarda ve şiirlerde şiirin amacı o şiirin kendisidir. Şiirsel metinler, kendinden başka bir şeyi ifade etmeye ihtiyaç duymaz, bir şiir sadece şiir olduğu için önemli ve anlamlıdır, yani şiirin gerçeği, şiirin kendisidir. Dilin şiirsel işleviyle kullanıldığı metinlerde gönderici alıcıda hissettirmek istediği etkileri uyandırmak için, dili istediği gibi kullanır, yani kendi özgün üslubunu oluşturmak için bir anlamda dili yeniden yaratır. Edebi sanatlardan, karşılaştırmalardan, çağrışım gücü yüksek sözcüklerden yararlanarak imgeler oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz anlamlarda kullanır. Edebi metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır.

            Dil ve konuşabilme yeteneği, insanoğluna yaratılışıyla birlikte bağışlanmış ve onu diğer canlılar üzerinde üstün kılmış en önemli özelliklerinden birisidir. İnsan adı verilen bu canlı türünün en üstün özelliği düşünebilmesi ve muhakeme edebilmesidir. Dil-düşünce ilişkisi ise, yüzyıllardan beri araştırılan bir konudur. Kimi dilbilimcilere göre, dil, düşüncenin evidir. Diğer bir söyleyişle, düşünce ancak dille oluşur ve yine dil sayesinde dış dünyaya aktarılır. Çok yeni sayılabilecek bir bakış açısına göre ise, adlandırma ve kavramlar olmadan düşünce üretilemez. Öyle anlaşılıyor ki insanı insan yapan bu iki temel özelliği, birbiriyle yakından ilgilidir.

            Dil, bireye düşünce üretebilme, düşüncelerini dışa vurma, bilgi edinme, geçmişini hatırlama, gününü yaşama, geleceğine yön verme, kişiliğini kazanma, hayatını sürdürme gibi daha pek çok açıdan yardımcı olmaktadır. Bu yönüyle dil, daha çok bireyseldir. Çünkü, kişiliğimiz biraz da dilimizle kazanılır ve kişiliğimiz aslında dilimizde gizlidir. Dil, ferdî ve millî kişilik ve kimliğimizi bünyesinde barındırır. Dil, hayatın her safhasını kapsayan, her an onun içinde yaşadığımız genişçe bir dünyadır. Kısacası, dil, aslında hayatın kendisidir.

            İnsanoğlu, toplu hâlde yaşamaya mecbur ve muhtaç olan bir canlı türüdür. Hiçbir insan tek başına yaşayamaz. İnsanların bir arada yaşayabilmeleri için, aralarında birtakım ortak özelliklerin bulunması gerekir. İnsanları bir araya getirip aralarında ortak duygusal bağlar kuran vasıtalardan birisi de dildir. Dilin insanlar arasında iletişimi sağlaması, onun çok küçük bir yönünü ifade etmektedir. Dil, asla mekanik değil, duygusal bir iletişim aracıdır. Dilin asıl işlevi, insanlar arasında doğal, duygusal ve ruhsal bağlar kurmasıdır.

            Böylelikle diller, insan topluluklarını birbirlerine yaklaştırarak “millet” adı verilen sosyal kurumun oluşmasına zemin hazırlarlar. Bu yönüyle dil, milleti oluşturan bireyler arasında tam bir birleştirici unsur görevini üstlenir. Onları duygu, düşünce, hayal ve en önemlisi dış dünyayı algılama açısından birbirine yaklaştırır. Dil sayesinde ortak duygu, düşünce ve ideallere sahip olan bireyler arasında, aynı zamanda ortak bir şuur da oluşur. Bu şuur ferdî şuurun çok ötesinde millî bir şuurdur. Millî şuur ise, bir milleti ayakta tutan, geçmişini hatırlatan, değerlerini bugüne taşıyan, bugününü en güzel şekilde yaşatan ve bütün bunları kapsayacak şekilde geleceğe yön veren hareketlerin bütünüdür.

            İleti, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi amacıyla düzenlenerek oluşturulmuşsa dilin “göndergesel işlev”de; ileti, göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa dilin “heyecana bağlı işlev”de; ileti, alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dilin “alıcıyı harekete geçirme işlevi”nde; ileti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek amacıyla düzenlenmişse “kanalı kontrol işlevi”nde; ileti, dille ilgili bilgiler vermek üzere düzenlenmişse “dil ötesi işlev”de ve iletinin iletisi kendinde ise dilin “şiirsel işlevi”nde (Poetik) kullanıldığı vurgulanır. Edebî metinlerde, şiirsel işlevinin hakimiyetinde dilin diğer işlevlerinin de kullanıldığı belirtilir. Bazı metinlerde, birkaç işlevin birlikte kullanılabileceği sezdirilir. Dil “şiirsel işlevi”nde kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin kendisinde aranmalıdır. Bu durumda ileti kendi dışında herhangi bir şeyi, herhangi bir olguyu ifade etmez, yansıtmaz. Obje iletinin kendisidir. Ancak bu, iletinin insandan, hayattan ve yaşanılan dünyadan soyutlanması değildir. Burada sanata özgü gerçeklik vurgulanmalıdır.