Cevap :

Aklını kullanabilmesi

Vicdanı olması   vb.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler nelerdir?

İslâm dini her hususta ölçülü olmayı emir ve tavsiye eder Hiçbir konuda aşırılığa ve esasları çiğnemeye müsaade etmez Müslümanın hayatı, her alanda ölçülü ve nizam içerisinde devam eder Bu nedenle müslüman, yemeninde, içmesinde, oturup kalkmasında, insanlarla münasebetinde, giyim ve kuşamında hep bu ölçüyü dikkate alır ve buna göre hareket eder

İnsanı diğer canlılardan ayıran en belirgin vasfı, aklı ve hayâsıdır O, bu iki meziyetiyle güzel ahlâk ve edep kaidelerine riayetkâr olur Bundan dolayı da öbür yaratıklardan daha yüksek bir dereceye kavuşur

İnsanda doğuştan mevcut olan hayâ, utanma hissi, onu bazı tedbirler almaya sevkeder Bu his akılla birleşince birtakım edep kuralları kendiliğinden meydana çıkar

İnsanı diğer canlılardan ayıran vasıflardan biri de onun, ahlâkî meziyetlere sahip olmasalar Edep ve güzel ahlâk esaslarına uyma fazileti, yeryüzünde insana mahsus bir meziyettir Bu meziyet ve üstünlüğü muhafaza eden ve onu inkişaf ettirip kemale erdiren insan, mensup olduğu cemiyetin, hatta insanlık camiasının en hayırlı ve en faziletli biri olma şerefine erer Çünkü insan, bu meziyet ve kabiliyetini muhafaza ettiği, geliştirip yücelttiği ölçüde kemal bulur ve kâmil olur

Üstün ahlâk düzenine sahip olan islâm dini insanlığa öğrettiği ve müslümanlarla bulunmasını istediği güzel vasıflardan biri de hayâ sahibi olmaktır Utanma duygusu demek olan hayâ, İslâm ahlâkındandır Dinimizin öğrettiği hayâ, imandan bir şubedir Bunun içindir ki Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İman yetmiş kusur şubedir En üstünü lâ ilâhe illallah cümlesidir (Allah’tan başka ilâh bulunmadığına, ibadete lâyık ancak Allah Teâlâ olduğuna iman etmektir) En aşağı mertebesi ise insanlara eziyet veren bir şeyi yol üzerinden kaldırmaktır Hayâ da imandan bir şubedir “268

Hayâ duygusu, insan ruhunun çirkinlikler karşısında sıkılması, kötülüklerden dikkatle kaçınması, fena iş ve kötü davranışlardan uzak kalmasıdır

“Bu yazı Siraceddin Önlüer’ in Semerkand Yayınlarında çıkan Edep Yâ Hû (2Kitap) adlı eserinden alınmıştır