Cevap :

Osmanlı devlet yönetiminde, Orta Asya Türk geleneğinin ve sonraki Türk - islâm devletlerinin etkileri olmuştur. Osmanlı Dev­leti, Türk gelenekleri ve islâm dininin kurallarına göre yönetilmiş­tir.

Padişahlık Kurumu

Osmanlı Devleti'nin başında "padişah" bulunuyordu. Padişah­lar yönetim, ordu, maliye ve hukuk konularında geniş yetkilere sahiplerdi. Devletin mutlak hakimi durumundaydılar. Padişah Osmanlı hanedanına mensuptu. Osman Gazi'nin soyundan ge­len ailenin erkek bireyleri, saltanat makamına geçiyorlardı. Sal­tanatın Osmanlı ailesine ait olduğu anlayışı, devletin yıkılışına kadar devam etmiştir.

XVII. yüzyıla kadar, devletin başına kimin geçeceği konusunda
bir düzenleme yoktu. Eski Türk geleneklerinden kaynaklanan
"Ailenin bütün erkek bireyleri, taht üzerinde hak sahibidir."
anlayışı geçerliydi.___         ____ ___

Osmanlı egemenlik anlayışında başlangıçta "Ülke, hanedan üyelerinin ortak malıdır." anlayışı geçerliydi, l. Murattan iti­baren "Ülke, hükümdar ve oğullarının malıdır." anlayışı ge­çerlilik kazandı. Osmanlılar birçok Türk devletinden ayrı ola-j rak "ülkenin ve hakimiyetin bölünmezliği ilkesi"ni bastan itibaren benimsediler.

XVII. yüzyıl başlarında I. Ahmet yaptığı düzenlemeyle, tahta Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun olanının geçmesi yöntemi­ni getirdi (Ekber ve Erşed sistemi).

Devlet Yönetimi

Padişah


*Osmanlı Devleti'nin yönetimine Al-i Osman diye adlandırılan Osmanlı ailesi dışında başka bir sülaleden hükümdar getirilmemiştir. Devletin ve milletin devamı ilkesine uyularak, bir isyan çıkmasının önüne geçmek amacıyla diğer şehzadeler öldürülürdü. Bu nedenle yıkılışına kadar, Osmanlı Devleti'nde Roma ve Bizans'ta olduğu gibi bir çok sülale iş başına geçmemiştir. I. Ahmet Dönemi'nden itibaren, kardeş katli kaldırılarak, oda hapsi uygulaması başlamıştır. Padişah, törelere göre, bütün güç ve kudreti elinde bulunduran ve memleketin sahibi sayılırdı. Padişah, şer'i hukuka aykırı olmamak şartıyla, birtakım hükümler verir, bunlar örf olarak adlandırılırdı. 

*Padişahlar aynı zamanda ordunun başkomutanı idi. XVI. yüzyıla kadar padişahlar, şehzadelikleri döneminde savaşlara katılır, ülke idaresi ve savaş teknikleri konusunda tecrübe kazanırlardı. Padişahlar, dini anlamda yetkilere de sahiptiler. Bu yetki Yavuz Sultan Selim'in, Mısır'ı alması ile Halife-i Müslimin, yani Müslümanların halifesi sanı ile belirtilmişti.
*

Padişah çocuklarına, çelebi veya şehzade denir, şehzadeler, babalarının sağlığında büyük bir sancağa tayin edilirdi. Buralarda, başlarında da "Lala" denilen devlet adamları olmak üzere, devlet yönetimi konusunda yetiştirilirlerdi. Her şehzade hükümdar olma hakkına sahipti. Tahta çıkma konusunda herhangi bir veraset sistemi yoktu. Osman Bey ve Orhan Bey döneminde padişahlık hakkı hanedanın bütün erkek üyelerine aitti. 

*Ancak, I. Murat döneminden itibaren padişahlık, padişah ve oğullarına bırakılmış, bu durum şehzadeler arasında zaman zaman taht kavgalarına sebep olmuştu. Fatih Kanunnamesi'nde bu durum; "şehzadelerin hangisine saltanat nasip olursa onun tahta geçeceği" şeklinde belirtilmiş, böylece bu kanunname ile kardeş katli yasallaşmıştır. I. Ahmet dönemi ile birlikte, ekber ve erşad yani en akıllı ve en yaşlı kişinin tahta geçmesi kuralı getirilerek veraset sistemi belirgin bir duruma gelmişti. 

*Osmanlı padişahları Halifelik yetkilerini ilk defa 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'nda Kırım Müslümanlarını dini açıdan kendilerine bağlıyarak kullanmışlardır.