Cevap :
Sosyal Refah Devleti: Kimi İçin “Umut”Kimi İçin Kaygı Kaynağı
Batı’ da gelişmiş kapitalizmin ulaştığı aşamayı sosyal devlet ya da refah devleti denilen gelişmeyle nitelendirmek mümkündür. Gelişmiş kapitalizm “sosyalleşmiş” kapitalizmdir.
Batı, endüstrileşme ve demokratikleşme sürecinde yaşadığı gelişmelerle, özellikle işçi sınıfının siyasal hareketlerine karşı, kapitalizmin meşrutiyetinin devletin niteliğinde yaptığı değişmelerle sağlamasını bilmiştir. Gerçekten kapitalist üretim ilişkileri içinde birçok toplumsal çalkantı yaşayan Batı, bu çalkantılara uygun yanıtlar üretmeyi, örneğin işçi sınıfının devrimci heyecanını reformcu bir çizgiye çekmeyi becerebilmiştir. Genel oy hakkının kazanan, sosyal güvenlik sistemlerinin devreye girdiğini gören işçi sınıfı, hem siyasal, hem ekonomik mücadelesini sürdürebileceği bir düzende, düzene karşı koymak yerine düzen- içi bir mücadeleyi seçmiştir. İşçi sınıfı ve ideolojisi, önemli ölçüde, devrimci çizgiden demokrat ve reformist bir çizgiye kayarken, kapitalizmi demokrasi içinde dönüştürmeyi, bunun için de devletin etkin bir müdahale aracı olarak kullanılmasını seçmiştir. Ya da işçi sınıfı kapitalizmle uzlaşırken, bunun mimarı refah devleti niteliği kazanan devlet olmuştur. Gerçekten kapitalizmin işçi sınıfı ve demokrasi ile uzlaşma için “refah devleti” gibi üçüncü bir dayanak gerekmiş ve Batı toplumları, kapitalizm, demokrasi ve refah devletinden oluşan üç sacayağına dayalı toplum olmuşlardır. (FLORA, 1985)
Kuşkusuz, bu gelişmelerde uygun dünya konjonktürünün etkilerini de ihmal etmemek gerek. Batı, toplumsal çatışmalarının uzlaşmaya döndürme çabalarını gösterdiği bu dönemlerde, dünyanın öteki bölgelerine göre sahip olduğu ekonomik üstünlüğü iyi kullanmış ve sürekli bir büyüme sağlayarak bu uzlaşmanın maddi kaynaklarını da yaratabilmiştir. Kısaca, refah devleti, büyük ölçüde, Batı’nın dış dünyadan aktarabildiği “refah” temeline oturmuştur.
Sağlanan toplumsal uzlaşma ile, işçi sınıfı devrimci amaçlarını ve üretim araçlarının mülkiyeti konusundaki tartışmaları bir yana bırakmakta, fakat emek sahibi olarak üretimle ilgili karalarda söz sahibi değilken, “Vatandaş” olarak üretim, özellikle de bölüşüm üzerinde müdahalelerde bulunabileceği bir konuma gelmektedir (PRZEWORKSI, 1991, 26). Sermaye de, üretim araçları ile ilgili tartışmalar biterken, devletin müdahalesinin ve denetimini kabul etmektedir. Mülkiyet hakkı ve temel hak ve özgürlüklerin yanısıra sosyal ve ekonomik hakların devreye girdiği, özgürlük kadar sosyal eşitlik ve sosyal adaletin önem kazandığı bir toplum anlayışı ve buna uygun bir “toplumsal yönetim” uygulaması söz konusudur. Özgürlüğün yanısıra, artık “eşitlik” ve “dayanışma” kavramları da önem taşımakta ve vurgulanmaktadır. Bu kavramları benimseyen refah devleti, uzlaşma ve dayanışmayı, toplumda “bütünleştirici-uzlaştırıcı bir ahlak” ı ön plana çıkaran bir yönetim anlayışını temsil etmektedir.(HEWITT, 1992, 10-18
Yukarıda belirtildiği gibi, sermayenin güçlenmesi ve bağımsızlaşmasına yol açan koşullar karşısında gelişmiş kapitalizmi yeniden liberalizmi yüceltmeye yönelmiştir. Gelişmiş kapitalizm dış dünyada ticaret serbestisi ve küreselleşme boyutuna yüklenirken. Toplumsal düzeyde de “sosyal devlet” in tıkanıklığı üzerinde durmaktadır. Kuşkusuz bu ülkelerde gelişen başka toplumsal güçler olduğu ve kazanılmış haklardan geri adım atılması o kadar kolay olmadığı için refah devletinden büyük boyutta bir gerileme şimdilik beklenmemektedir. Ancak konu sürekli olarak tartışma gündemindedir ve sosyal devletten küçük de olsa bazı parçalar koparılmaya çalışılmaktadır.
Örneğin yeni liberalizm, birey-toplum, birey-devlet ikileminde bireyden yana tavır almakta. Toplumda, dayanışmadan yana değerleri “modası geçmiş” ve “işe yaramaz” değerler olarak ilan etmektedir. Artık toplum, işsiz, sağlıksız, eğitimsiz olanlar adına sağlıklı kesimlerin fedakarlıklarda bulunduğu bir toplum olmalıdır. Bugüne dek sürdürülen refah devleti anlayışı sonunda, yapılan bunca fedakarlığa karşın., hem refah devleti amaçlarına ulaşılamadı, hem de topluma yük olan, devlete bağımlı duruma gelen önemli bir toplum kesimi yaratıldı denmektedir. Toplumun sağlıklı, başarılı kesimlerinin böylece bu işsiz, sağlıksız kesimlerini finanse etmesinin pek bir işe yaramadığı gibi, bu kesimleri tembelliğe alıştırdığı ve bazı toplumsal sorunların ağırlaşmasına yol açtığı söylenmektedir. Örneğin boşanmaların bunca artması ve tek ebeveynli ailelerin artmasının önemli bir nedeni, sosyal yardımlar olmaktadır. İşte, Batı’da gelişmiş kapitalizmin 80’li yıllarda sıkça gündeme getirdiği itiraz ve kaygılardan birkaçı... işsizlik, yaşlı nüfus gibi artan sosyal sorunlarla büyüyen refah harcamaları, güçlenen ve bürokratikleşen devletle birlikte, değişen dünya ekonomisi ve sermaye birikiminin önündeki engellerle de gelişmiş, ya da sosyalleşmiş kapitalizm verdiği bazı ödünlerden geri adım atma araşışı içine girmektedir. Sosyal devlet tartışmalarıyla birlikte bunun meşruiyet zeminini yoklanmaktadır. Bu nedenle de sosyal refah devletinin tartışmak gerekli ve kaçınılmaz görünmektedir.
Modern toplum olabilmesi o toplumun gelişmiş olmasını gerektirir. Bir kişinin ana refah kaynağı kesinlikle ekonomidir