Cevap :
i ayağı da olmayan Topal lakaplı Dede’yi bulunduğu yerden kaçırarak başka bir vilayete götürüp zorla dilendirmeye başlamışlar, üçüncü günde kendi İlinden bir komşusu otobüsle geçerken bu dedeyi dilenirken görüp şaşırır, çünkü dilenen bir insan değildir o.
Dede! Ne işin var burada, ne yapıyorsun böyle? Der. Dede; aman oğlum beni buradan bir kurtarıver, al otobüsüne der. Otobüste iken de sizi bana Allah gönderdi, eğer bu gün de kalsaydım edep perdem yırtılacaktı, istemek benim için normal olmaya başlamıştı, çok şükür kurtuldum. Allah razı olsun der.- Herhalde buna modern psikolojide olumsuz öğrenme/şartlanma/bilinçaltını hareketegeçirme gibi açıklamalar getirilir.- Halk arasında anlatılan yaşanmış bir olayı şimdi niye anlattım.
Çevrenize bir bakın, bir düşünün şöyle; başkalarından çok kolay bir şey isteyenler, hep başkalarından bir şey bekleyenler, onursuz ama kolay bir yol seçenler vardır. Kapı çalınır açarsın, karşında genç, sapasağlam bir kız/kadın veya erkek, herhangi bir gerekçeyle genelde para, olmazsa ne verirsen abi hesabı bir şeyler ister. Halk ta inançlıdır ya! “Kapını çalanı boş çevirme inancı, ya Hızır’sa kapıyı çalan” düşüncesi ile az da olsa bir şeyler verilmeye çalışılır. Vatandaşın merhamet duyguları ve inancı kullanılmaya çalışılır. Benzer durumda çarşıda, pazarda, terminalde, istasyonda vs. karşına birileri dikilir. Bey efendi bir dakika, bir şey söyleyebilir miyim? Bazılarının kucağında çocuk da vardır. Kocam hastanede, acil hastam var, çaresizim, yolda kaldım gibi mazeretlerle para isterler. Bunlar bir Aziz NESİN hikâyesi, bir Kemal SUNAL filmi falan değil hemen hemen herkesin tanık olduğu vakıalardır.
İstanbul’da; Polis memuru yol kenarında resmi olarak beklemektedir. Başka bir Polis Memuru da sivil olarak özel otosuyla gitmektedir. Meslektaşını araç beklediğini görünce yanında durur, beyefendi gideceğiniz yere götüreyim der ve arabaya alır. Polis olduğundan söz etmez. Mahallesine geldiklerinde dediğiniz yere geldik bey efendi nerede indireyim der o da evini tarif eder. Şoför bir “la havle!” çeker. Evinin önüne getirir, buyurun beyefendi der, ama yine de araçtan inmez. Niye inmiyorsunuz bey efendi? Dediğinde, gardaş evimize kadar getirdin, sağ ol! Ama bu kardeşin ne yiyip içer diye sormazsın der, şoförün tepesi atar. Hastır ulan! Ben de polisim deyince, kusura bakma devrem bu gün yolumuzu bulamadık, alışmışız illa birilerinden bir şey alacağız der. Şehir efsaneleri gibidir bu tarz polis hikâyeleri. Aslında abartılsa da maalesef gerçektir. Bu sırf polise özgü bir şey de değildir. Çürüme toplumun her yerindedir. Ama polis hep göz önünde ve sayısal çoğunluğu vardır, mesleği gereği halkla, insanlarla her zaman yüz yüzedir. Bu yüzden sanki sadece polis böyle bir suç işler gibi bir intiba vardır. Hâlbuki bazı suçlar tek kişi ile işlenemez suçlardandır. Alan varsa bir de veren vardır. Vermeye zorlayan olduğu gibi almaya zorlayan vardır. Bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Bir iten vardır, bir kaldıran. Bir sorması gerekenler vardır ve bir de soran. Tahminimce beklide en az bozulma polistedir. Ama onun da olmaması gerekir tabii ki.
Küçükken bir komşumuz vardı, her gün birilerinden, bir yerlerden bir şeyler aşırmaya çalışırdı. Pencereden bazen izlerdik onu ailecek. Kış günlerinde babam; bu gün bir şey çalamadı bir yerden bakın kıvranıyor yine derdi. Hakikaten, ne yapar eder komşunun bahçesinden kendi bahçesine bir şeyler atar bir küçük odun parçası bile. Ondan sonra babam “artık rahatladı” derdi. Ondan sonra oturur bir sigara yakar bir rahatlama yaşadığı gözükürdü. Bir tür kleptomanidir herhalde.
Hoca bir gün sınıfa girer. Niyeti öğrencilere iyi bir ders vermektir. Tahtaya kocaman bir “1” rakamı yazararak bu bir kişiliktir demiş, sonra da “0” koymuş, bu başarıdır. Başarılı bir kişilik biri on yapar demiş. Sonra bir sıfır daha koymuş, bu tecrübedir “10” iken “100” olursunuz demiş, sonra sıfırları ekleyerek uzatmış; sevgi, yetenek, çalışmak, dürüstlük en sonunda da silgiyi alıp bütün sıfırların önündeki “1” ‘i silivermiş ve sınıfa dönerek görüyorsunuz kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir! Demiş. Aslında sıfırlar olmadan kişiliğin de bir anlamı yoktur. Bir ve sıfırlar bir birlerinin gerek ve yeter şartıdır. Zaten 1’ler ve 0’lar olmadan ne matematik ne de matematik işlemleri olur, bilgisayarın yani teknolojinin temelinde de 1’ler ve 0’lar vardır. Kişilik oluşmasında tüm olumsuzlukların önüne geçilmesi, bu konularda çözüm üretilmesi gerekmektedir.
Psikoloji; insanda kişilik gelişiminin temelini 0–3, 0–6 yaş gruplarında atıldığını söylemektedir. Onun için de çocuk eğitiminin önemi sürekli vurgulanır.
İyi bir çocuk yetiştirmek için… (siz doldurun dilediğinizce, hani meşhur bir yazı vardır; eğer ilerde çocuğun şöyle olmasını istiyorsan böyle davran metni var ya.)
Eğitimin en kısa tanımı davranış değişikliği şeklindedir.