Cevap :
MUSTAFA KEMAL’İN İLK SAVAŞI: Trablusgarp Savaşı
Mustafa Kemal, 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak ordudaki görevine başladıktan sonra çeşitlihizmetlerde bulunmuş; 13 Eylül 1911’de İstanbul’da Genelkurmay’da bir göreve tayin edilmişti 1.
Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle arası açıktı. Bazı konularda onlar gibi düşünmüyordu. Ordunun siyasetle uğraşmasına kesinlikle karşıydı. Bunu zararlı görüyor ve bu uğurda mücadele veriyordu. Fakat, o günkü politikacılar, henüz bu fikrin doğruluğunu kavrayacak olgunluğa erişememişlerdi. Mustafa Kemal, bunu gördüğü için kendisini tamamen askerlik mesleğine verdi.2
Mustafa Kemal, İstanbul’da Genelkurmay Birinci Şubeye tayin edilmesine rağmen devrin Harbiye Nazın Şevket Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelen subaylarına yaranmak için O’na burada hiçbir iş vermemiş, yani fiilen işsiz bırakmıştı3. İşte tam bu sıralarda, İtalyanlar uzun süredir göz koydukları Trablusgarp ve Bingazi’ye saldırdılar.
Osmanlı Devleti’nin bir vilâyeti olan Trablusgarp ve Bingazi müstakil sancağı, son derece savunmasız ve İtalyan işgaline açık bir durumda bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin, burada İtalyanlar’la savaşacak gücü yoktu; asker ve malzeme gönderemiyordu. Bütün Ege ve Akdeniz, İtalyan donanmasınınkontrolü altındaydı. Osmanlı donanması ise, yok denilebilecek kadar zayıftı. Bu bakımdan Trablusgarp’a deniz yolundan ulaşmak, hemen hemen, imkânsız gibiydi. Bunu gören devrin genç ve yıldız subayları, Osmanlı Devleti’nin gizli desteğini sağlayarak, birer ikişer, Mısır ve Tunus yoluyla Trablusgarp’a gittiler. İstanbul’da işsiz bırakılan Mustafa Kemal de Trablusgarp’a gitmek istedi. Mahmut Şevket Paşa’nın karşı koymasına ve İngilizler’in kendisini Mısır’dan geçirmeyeceklerini söylemesine rağmen, gitmekte direndi; Mahmut Şevket Paşa da razı oldu. Daha sonra, Atatürk’e ümitsiz ve sonuç bakımından faydasız olan bu işe neden giriştiği sorulduğunda: “Bunun böyle olduğunu o sıralarda ben görüyordum. Ancak, orduda ve akranım olan subaylar arasında maddî ve manevî sıramı muhafaza etmek için buna mecburdum. Esasen İstanbul’da beni fiilen işsiz bırakıyorlardı” cevabını vermişti.4
Mustafa Kemal, aslında bu savaşın akıllıca bir iş olduğuna inanmıyordu. Çünkü, daha büyük bir tehlikenin Balkanlar’dan geleceğini biliyordu. Fakat, savaş alanındaki başarıları O’nun parti içindeki durumunu sağlamlaştırabilirdi. Bundan başka, Mahmut Şevket Paşa, O’na İstanbul’da göz açtırmıyordu. Ayrıca kendisinden önce Kuzey Afrika’ya giden Enver Bey’den geri kalmak da istemiyordu. 5
Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal’in komutanlık ve teşkilât kurmadaki üstün niteliğini gösterdiği ilk yer olmuştu. 6 Mustafa Kemal, Gazeteci Mustafa Şerif adıyla, sahte belge ve pasaportlarla İstanbul’dan 15 Ekim 1911’de Naci, Hakkı ve Yakup Cemil Beyler ile yola çıktı. Yolda paraları bitti; hiçbir yerden yardım görmediler. Genel merkezden üçyüz lira istediler, birinci cevapta “para yok, Enver’e ulaşın” denildi. Sonra, Mustafa Kemal’in senediyle Naci Bey7, Ömer Fevzi Bey’den ikiyüz İngiliz lirası aldı ve yola devam edildi. Mustafa Kemal, yolda hastalandı ve İskenderiye’ye döndü; onbeş gün hastahanede yattı. Bu arada, Nuri (Conker) ve Fuat (Bulca) Beyler de onlara katıldılar. Tekrar, hep birlikte yola çıktılar. Mustafa Kemal ve arkadaşları, çok zor bir yolculuk yaptılar. O şartlarda Trablusgarp’a ulaşmak için en uygun yol, İngiliz yönetiminde bulunan Mısır yoluydu. Muharebe sırasında Mısırlılar’ın gösterdikleri yardımlar da dikkate değer. Bunlar, Türkler’e gerek bizzat cepheye gönüllüler göndererek, gerek Türkler’in silâh ve cephane geçirmesine müsaade ederek yardımcı olmuşlardı. Mısır gazeteleri, Türkler’in haklı davalarını çok güzel anlatıyorlardı8. Ayrıca, Mısır’da Trablubgarp için Müdafaa-i Vataniye Cemiyetleri kurulmuş, bunlar, Mısır Fevkalâde Komiserinin de yardımıyla gönüllü, erzak vb. göndermişlerdi9. Mısır’da İngilizler de, Türklerin sempatisini kazanabilmek ve Müslüman halk üzerinde olumlu bir etki bırakabilmek için, gayriresmi olarak, sınırdan silâh ve cephane geçirilmesine izin vermişlerdi10. İngilizler, savaşın başında tarafsız olduklarını ilân etmişler ve üç tarafı da bu şekilde idare yoluna gitmişlerdi.
Mustafa Kemal ve arkadaşları, Trablusgarp’a giderken birçok maceralar yaşadılar. Mısır’da, tanınmamak için Arap kıyafetlerine hüründüler; fakat, Mustafa Kemal’in açık renginden ve askerce yürüyüşünden, bir sivil olmadığını anlamak zor değildi. İki defa tutuklanma tehlikesi geçirdiler. Mustafa Kemal’in becerikliliği ve yerine göre tavır koyma özellikleri sayesinde bunları atlattılar. Çöldeki tren istasyonuna ulaştıklarında, Mısırlı bir subay gelerek beş Türk subayını tutuklamak için emir aldığını söyledi. Mustafa Kemal, sadece Arap kıyafetlerine bürünmekle bu subayı atlatamayacaklarını anlayınca, ona gerçeği söyledi; güzel ve akıcı bir konuşma yaparak onun dinî duygularına hitap etti. Bundan çok etkilenen Mısırlı subay, uzlaşmaya razı oldu. Ertesi gün serbest bırakıldılar. Tren hattının gerisindeki kamptan at, deve, su, yiyecek gibi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, çöl ortasında, deve sırtında 1 hafta yol aldılar. Sınıra geldiklerini zannederek, üzerlerindeki Arap kıyafetlerini çıkarıp üniformalarını giydiler. Fakat, başlarında İngiliz ve Mısırlı subayların bulunduğu bir müfreze ile karşılaştılar. Mustafa Kemal, onları tehdit edici bir tavırla, “buranın Osmanlı toprağı” olduğunu söyledi. Onlar da, “kısa bir süre önce sınırın değiştiğini11 ve buranın Mısır toprağı olduğunu” ileri sürdüler. Mustafa Kemal, yine kafa tutarak, “ateş açtıracağını” söyledi. İngilizler, aradaki sayı farkına gülmekle beraber, çekildiler12. Nihayet, Mustafa Kemal ve arkadaşları, iki gün sonra Tobruk dışındaki Türk karargâhına ulaştılar13.