Cevap :

Millî Edebiyat, sanatsal ürünlerin yabancı etkilerinden sıyrılarak, kendi ulusal değerlerimize dönmeyi, halka kendi diliyle seslenmeyi ilke edinen 1908'de başlayıp 1923'e kadar süren bir edebiyat akımı ve bu akıma katılan sanatçıların oluşturduğu topluluk.

19. yüzyılın sonlarında, Türk yazınını da etkileyen, daha doğrusu besleyen üçdüşünce akımıyla karşılaşılmaktadır. Batıcılık, Türkçülük, İslamcılık'tır bu üç düşünce akımı. GenellersekEdebiyat-ı Cedideciler batıcı, eskiyi savunanlar İslamcı ve Osmanlıcıdır. "Türkçe Şiirler" (1899) adlı kitabıyla Mehmet Emin Yurdakul da Türkçülüğe bağlanır. Bu üç akım, Cumhuriyet'e dek Türk yazınındaki akımları belirleyecek, Cumhuriyet'ten sonra da siyasal kümelenmelere bağlı olarak etkinliğini sürdürecektir. Ama günümüze ulaşan Türk yazını, özellikle 1930'dan sonra başka bir çizgide gelişir.

 

Mehmet Emin Yurdakul'un çıkışı, ancak Meşrutiyet'te bilinçli bir çizgiye oturtulur ve bir akım niteliği kazanır. Milli Edebiyat adıyla anılan bu akımı başlatanlarsa, Selanik'te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle Ömer SeyfettinAli Canip Yöntemve Ziya Gökalp'tir. Bunlar dışında derginin önemli yazarları arasında Mustafa Nermi, Kâzım Nami (Duru), Aka Gündüz (gerçek adı Enis Avni'dir), Mehmet Ali Tevfik (Yükselen), Subhi Edhem, Âkil Koyuncu ve Rasim Haşmet Beyler vardır.

Nisan 1911'de yayımlanan Genç Kalemler, daha önce 8 sayı çıkarılan "Hüsn ve Şiir" adlı derginin devamıdır. Ad değişikliğinin gerekçesi ilk sayıda şöyle açıklanır: "Evet, gazetenin heyet-i tahririyesi (yazı kurulu) sizin evvelce tanıdığınız gençlerdir. Onlar düşünüyorlardı ki Hüsn ve Şiir namı yalnız ihtisasata müteallik mevada (duygulara ilişkin konulara) taalluk ediyor. Halbuki maksatları yalnız bu değildir. Hüsn ve Şiir'in şumul-i manasından maada (anlamının kapsamı dışında) mahsulat-ı fikriyye (düşünce ürünleri) de gazetelerinde geniş bir mevki haizdir. Binaenaleyh risalenin ismini değiştirdiler, ona Genç Kalemler dediler."

İmtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Nesimi Sarım Bey, başyazarı ise Ali Canip (Yöntem) Bey'dir. Dört cilt halinde toplam 33 sayı çıkmıştır. Balkan Savaşı'nın başlamasının ardından Selanik'in Kasım 1912'de Osmanlı Devleti'nin elinden çıkmasıyla yayını son bulmuştur.

Genç Kalemler'in ilk sayısında yer alan "Yeni Lisan" başlıklı imzasız makale Ömer Seyfettin'ce yazılmıştır. Dilde özleşmenin savunulduğu yazıda, ulusal bir yazın oluşturabilmek için önce ulusal bir dilin gerekliliği üzerinde durulur. Derginin sonraki sayılarında da "Yeni Lisan" genel başlıklı yazılar sürer. Beşinci sayıdan başlayarak yazıların altındaki soru imi yerine "Genç Kalemler Tahrir Heyeti" imzası konulur.

Başlangıçta Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem'in çabalarıyla çıkarılan derginin etkinliği Ziya Gökalp'ın da katılmasından sonra artar. "Milliyet, kavmiyyet kavramlarına dayalı Türkçülük düşüncesinin geliştirildiği görülür. Meşrutiyet'in ertesinde İstanbul'da kurulan Türk Derneği, Türk Ocağı gibi kuruluşlarca da bu düşünsel temel beslenir. Türk yazın tarihinde "Genç Kalemler" ya da "Yeni Lisan Hareketi" adlarıyla anılan bu girişim Milli Edebiyat akımını hazırlamış, konuşulan İstanbul Türkçesi'nin kullanıldığı, ulusal kaynaklara yönelik yeni bir edebiyat anlayışının başlangıcı olmuştur.

Milli Edebiyat yolundaki ilk örnekler, kuşkusuz akımı başlatanlarca verilir. İlkeler bellidir: Dilde yalınlık, halk yazını şiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsükonuseçiminde yerlilik. Çok önemli bir yenilik de, daha yüzyılın başında Mehmet Emin Yurdakul'un gerçekleştirdiği şiirin İstanbul dışına çıkması, Anadolu'ya açılması olgusudur. Nabizade Nazım, bunu gerçekçi bir ürün ortaya koyabilmek amacıyla Karabibik'te yapmış, ama bu deneme orada kalmıştır. Türkçülerdeyse bu seçiş, bilinçli bir tutumun ürünüdür.

Benzeri bilinç, konu olarak Türk tarihinin seçilmesinde de görülür. Siyasal durum, dolayısıyla bağlanılan ideoloji, Türkçüleri Osmanlı tarihini atlayıp uzak geçmişe, Anadolu öncesine gitmeye iter. Siyasal Osmancılığa tepkidir bu. Şiirde Ziya Gökalp,öykü ve romanda Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu seçişin en belirgin örneklerini verirler. O yıllarda Türk Ocağı'nın çalışmalarına katılan Halide Edip Adıvar da bu eğilime kapılır. Ama Türkçülük akımı etkisindeki romanı Yeni Turan (1912) yapıtları arasında bu yolda yazılmış tek örnek olarak kalacaktır.