Cevap :

Seda07

Destan, halk hikâyesi, masal, fabl, öykü, roman, tiyatro gibi türleri kapsar.
Bu türlerde anlatılanların bir kısmının hiçbir gerçeklik temeli yoktur. Masal, fabl gibi türler bu gruba dâhil edilebilir.
Bir kısmı istenirse gerçeklikten hareket edilerek, istenirse tümüyle tasarlanarak yaratılır. Öykü, roman, tiyatro gibi türler bu gruba dâhil edilebilir.
Bir kısmı mutlaka bir gerçekliğe dayanır; ama söz konusu gerçeklik bir düş ve kurgu perdesinin altında nerdeyse görünmez hâle gelir. Destan, halk hikâyesi gibi türler bu gruba dâhil edilebilir.
Anlatıcı, kişi, zaman, mekân olay ögeleriyle kurulurlar. Kurmaca metinlerin asıl varlık nedeni okuru bilgilendirmek, ona bir şeyleri öğretmek değildir.
Kurmaca metinlerde yazarın asıl amacı, kendi kurduğu bir dünyanın içine çekerek okuru dar yaşam alanının dışına çıkarmak ve başkalarının yaşamına ortak etmek, eğlendirmek, dolayısıyla da onun yaşantılarını zenginleştirip renklendirmektir.
Kurmaca metinlerin öğretici-eğitici işlevi doğrudan değil, dolaylıdır. Bu metinler daha çok, estetik zevk vermek, heyecan uyandırmak amacıyla yazılır. En gerçekçi kurmaca yapıtlarda bile hiçbir okur gerçeğin kendisini bulamaz. Çünkü yazar, ele aldığı gerçekliği yaratıcılığını, düş gücünü, özlemlerini, sanat zevkini, hayata bakış açısını vb. işin içine katarak yeniden yaratır. Gerçekliği kurgular, eklemeler ve çıkarmalar yaparak ona dilediği biçimi verir. Yani kurmaca bir metindeki kişi, zaman, mekân, olay öğeleri farklı bir yazar tarafından değiştirilip farklı şekilde yeniden kurgulanabilir.
Bu yüzden de aynı gerçek olay ve kişilere dayalı hiçbir kurmaca yapıt diğerine benzemez.
Kurmaca metinler günlük hayatın ve bilimin gerçekleriyle doğrulanmak zorunda olmadıklarından yüzyıllar boyunca tazelik, gerçeklik, evrensellik ve güncelliklerinden bir şey kaybetmezler. Geçmişte birçok bilim adamının geliştirdiği çok sayıda "bilimsel" kuramın geçerliliğini yitirmesine karşın "İnsanlık Komedisi, Don Kişot ve Madame Bovary" gibi kurmaca yapıtların canlılıklarını hâlâ korudukları göz önüne alınırsa bu savın doğruluğu ortaya çıkar. Kurmaca metinlerde nesnellikten söz edilemez. Kurmaca yapıtlar biriciktir, eşi ve benzeri yoktur.
Kurmaca metinlerde yazar neyi anlattığından çok nasıl anlattığına önem verir; yani üslup yaratma kaygısıyla hareket eder, içerikten çok biçimi önemser. Dili kendisine özgü bir şekilde kullanır. Kendisini sözcüklerin mevcut anlamlarıyla sınırlamaz. Onlara belli bağlamlar içinde yeni anlamlar yükler. Mecaza dayalı sanatlardan yararlanabilir. Bu yüzden de kurmaca metinlerde dil göndergesel işlevinden çok coşku ve heyecan uyandırma işleviyle kullanılır. Kurmaca metinler yoruma açık nitelikler taşır. Bu yüzden de kurmaca metinlerden herkesin aynı anlamları çıkarması, aynı sonuçlara varması, anlatılanları zihninde aynı biçimlerde tasarlaması beklenemez.
Kurmaca metinlerde açıklayıcı, tartışmacı anlatım pek görülmez. Kurmaca metinler genel olarak öyküleyici ve betimleyici anlatımla yazılır. Kurmaca metinlerde tanımlama, örnekleme, tanık gösterme, sayısal ve bilimsel verilerden yararlanma gibi düşünceyi geliştirme yolları kullanılmaz. Üsluba ağırlık verildiğinden deyimlerden, ikilemelerden, sözcüklerin duygusal anlamlarından yararlanma; benzetme, kişileştirme, konuşturma, eğretileme sanatlarına başvurma gibi anlatımı geliştirme yollarına ağırlık verilir. İstendiğinde diyaloglar, monologlar vb. ön plana çıkarılır.
Sanatsal (kurmaca) metinlerin bir kısmı anlatmaya, bir kısmı göstermeye dayalıdır.   ______________________________________________________