Cevap :

Türkçe'nin Zenginleştirilmesi Kurultayı'nın "Genel Değerlendirme" başlıklı son oturumunu açıyorum.

Panelde çok değerli düşünürlerimiz ve yazarlarımız var.

Birazdan onların güzel ve değerli fikirlerini dinleyeceğiz.

Ama herşeyden önce, bu güzel kurultayı düzenleyen Yıldız Teknik Üniversitesi Mezunlar Derneği'ne ve Hürriyet Gösteri Dergisi'ne tebriklerimi ve teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

Kültürümüzün temel taşı olan dilimiz konusunda bu güzel toplantıyı düzenledikleri ve birbirinden değerli konuşmacıları dinleyerek bizlere zenginleşme olanağı sağladıkları için.

Ayrıca Türk Dili'nin gelişmesine katkıda bulunmuş olan önemli kişilerin anımsanması ve onların adına, çocuklarına ödüller verilmesi, gerçekten hem çok anlamlı hem de büyük bir kadirşinaslık örneği.

Bu güzel davranış için, kurultayın düzenleycilerini ayrıca, bir kez daha kutluyorum.

Değerli konuklar, bildiğiniz gibi, dil yaşayan bir organizmadır ve bu organizma, tarih içinde, tarım kültüründen sanayi kültürüne geçerken ortaya çıkan "ulus-devlet" kavramı çerçevesinde ve ulusçuluk akımlarına koşut olarak gelişmiştir.

Sanayi devriminin geliştirdiği "yazılı kültür", buna bağlı olan "yazılı edebiyat" ve özellikle de "roman" her ülkenin dilinin gelişmesinde, zenginleşmesinde, olgunlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Ne yazık ki Osmanlı İmparatorluğu, kendi içinde, tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru evrimleşmesini gerçekleştirememiş, endüstrileşme sürecinin ürünü olan ulus-devlet, ancak bu İmparatorluğu çökerterek istila eden düşmanın topraklarımızdan kovulmasından sonra, bir "Bağımsızlık Savaşı" sonunda, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile gerçekleştirilebilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, sanayi devrimi yerine Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yatması, cumhuriyet'in ilk yıllarında toplumumuzu, endüstrileşme sürecinin orataya çıkardığı pek çok toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişmeden yoksun bırakmıştır.

İşte çağdaş ve demokratik bir ulus devleti, sanayileşme sürecinin desteği olmadan, kendi devrimci çabalarıyla gerçekleştirmek görevi ile karşı karşıya kalan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, Batı'da bir kaç yüzyıl süren endüstrileşme sürecinin ürünlerini, "yukardan aşağı" doğru bir yöntemle topluma sunmak zorunda kalmışlardır.

Bir toplumun dilinin, o toplumun tarım kültüründen sanayi kültürüne doğru yol aldığı dönemde ortaya çıkan "ulusçuluk" çerçevesinde de biçimlendiği, zenginleştiği ve geliştiği tarihsel ve toplumbilimsel bir gerçektir.

Bu süreci yaşama fırsatını kaçırmış bir İmparatorluğun enkazı üzerinde yeni bir Cumhuriyet kuran Atatürk ve arkadaşları, bir yandan "ulusçuluk", "halkçılık", "laiklik" gibi doğrudan endüstrileşmenin ürünlerini, siyasal ve idelolojik "ilkeler" olarak topluma sunarken, öte yandan "tarih bilinci" ve "dil bilinci" gibi bu sürecin "kültürel ögelerini" de geliştirmek için olağanüstü çabalar harcamışlardır.

Mustafa Kemal Atatürk, o zamanlar için üstün bir ileri görüşlülük içeren bir "sivil toplum" anlayışı ile, bu çabaları "devlet içinde" değil, kendi özel mirası çerçevesinde kurduğu "Kurumlar" aracılığı ile yaşama geçirmeye çalışmıştır.